Hayat… Kimi zaman yorucu, kimi zaman belirsiz, kimi zaman da sürprizlerle dolu. Ama her şeye rağmen, ona tutkuyla bağlı kalmayı başarabilenler için hayat bambaşka bir anlam taşır. Çünkü insan, hayata aşık olursa, her anı bir keşfe dönüşebilir.
Peki, nasıl olur da hayata aşık olabiliriz? Bunun tek bir cevabı yok elbette. Ama belki de en önemli adım, küçük şeylerin değerini fark edebilmek. Sabah kahvenizin kokusu, sevdiğiniz bir şarkının ansızın çalması, sokakta size gülümseyen bir yabancı… Bunlar basit ama bir o kadar da özel anlar. Ve bu anların farkına vardığımızda, hayatın bize sunduğu güzellikleri daha derinden hissedebiliriz.
Hayata aşık olmanın bir diğer sırrı da beklentilerden sıyrılıp akışa güvenmek. Hepimiz bazen hayatın bize borçlu olduğunu düşünürüz. Daha iyi bir iş, daha büyük bir aşk, daha mutlu anlar bekleriz. Oysa hayat, bazen en güzel sürprizleri beklentileri bıraktığımızda getirir. Bir şeyi takıntı haline getirmek yerine anda kalmayı başarabilirsek, belki de ihtiyacımız olan her şeyin zaten bizimle olduğunu görebiliriz.
Ve elbette, hayata aşık olmanın en büyük yollarından biri sevmek… İnsanları, doğayı, kendimizi… Sevmek, ruhun gıdasıdır. Sevdiğimizde daha canlı, daha üretken, daha umut dolu oluruz. Kimi zaman bir dost sohbetinde, kimi zaman yalnız başımıza deniz kenarında yürürken hissettiğimiz o içten bağlılık, hayatın en güzel hislerinden biridir.
Elbette her gün mükemmel olmayacak. Bazen yorulacağız, bazen hayal kırıklıkları yaşayacağız, bazen de pes etmek isteyeceğiz. Ama yine de, gözlerimizi açtığımız her sabah yeni bir başlangıç, yeni bir şans demek. İşte tam da bu yüzden, hayata aşık olmak bir tercih meselesi. Ve ben bu tercihi yapmaya devam ediyorum.
Çünkü hayat, ona aşık olanlara daha çok güzellik sunuyor.