Google 2019’da rakiplerinden önce kuantum bilgisayardan bahsetmişti. Ve bunu bir devrim olarak nitelendirilmişti. Şimdi de teknolojide büyük bir devrim yaratabilecek ve kuantum bilgisayar konseptini gerçeğe yaklaştırabilecek bir kuantum bilgisayar çipini tanıttı. ‘Willow’ adını verdiği yeni kuantum çipinin, şu anda dünyanın en hızlı süper bilgisayarlarının 10 septilyon yılda (10 üzeri 25 yıl) çözeceği, yani evrenin oluşumundan bile uzun seneler sürecek hesaplamaları, 5 dakikada çözdüğünü iddia ediyor. Willow’un hata oranının en az ve performansının “bugüne kadar yapılmış en iyi kuantum işlemci” olduğu söyleniyor.
Kuantum bilgisayarların, makine öğrenimini hızlandırabilecekleri, iklim değişikliğini çözebilecekleri, hastalıkları önleyebilecekleri ve yeni ilaçlar keşfedebilecekleri düşünülüyor.
Dünyada kuantum bilgisayar teknolojisine sahip 15 ülke var. Kasım ayının sonunda TOBB ETÜ Teknoloji Merkezi’nde geliştirilen Türkiye’nin ilk kuantum bilgisayarı ‘QuanT’ tanıtılmıştı. Umuyorum ki yakın zamanda bizim kuantum bilgisayarın da en az hatayla ilerici hesaplamalar yaptığını görürüz.
ENERJİMİZ DOĞADAN
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2024 Ocak-Ekim döneminde, Türkiye’nin elektrik üretiminin kaynaklara göre dağılımını açıkladı.
Buna göre, elektriğimizin yüzde 22.9’unu hidroelektrik santrallerinden, yüzde 21.1’ini ithal kömürden, yüzde 17.7’sini doğalgazdan, yüzde 13.5’ini yerli kömürden, yüzde 10.4’ünü rüzgârdan, yüzde 8.2’sini güneşten, yüzde 3.2’sini jeotermalden, yüzde 3’ünü biyokütleden sağlıyoruz.
Bu dağılıma göre çevreci kaynaklardan elde edilen elektriğin payı yüzde 47.7’ye çıkmış durumda. Umarım bu oran daha da yükselir ve fosil yakıtlar ile ithal kaynaklara bağlı üretimden bir an önce kurtuluruz. Konuya bu pencereden baktığımızda gidişatın gayet iyi olduğunu da söylemeliyiz.
ÇÖP İTHAL ETMEYE DEVAM
Hepimiz, her sabah kişisel mücadelemize uyanıyoruz. Herkesin amacı da hedefi de sıkıntısı da farklı.
Kimi okuldaki derslerine odaklı, kimi yükselme peşinde, kimi ise sadece bir iş bulabilme derdinde...
İnsan doğası gereği o kadar kendimize odaklıyız ki o an dünyada neler olup bitiyor farkında bile değiliz.
İşte böyle anlarda dönüp baktığım bir site var: Worldometer...
Anlık olarak dünya üzerindeki verileri paylaşan bu sitedeki sayaç son derece hızlı dönüyor ve insan bakarken kendisininne kadar küçük bir ayrıntı olduğunu fark ediyor.
Bu yazıyı kaleme alırken sayacı bir an için durdurdum (Tam olarak 5 Aralık saat 13.38’de) ve o an itibariyle karşımda duran verileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dünya nüfusu 8 milyar
192 milyon 172 bin 916 kişi.
Dünya üzerinde kaç şehir bulunduğunu hiç merak ettiniz mi?
Şahsen, dünyanın önde gelen marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance’ın “City Index 2024” araştırmasının sonuçlarını görene kadar hiç merak etmemiştim.
Konuyu araştırdığımda karşıma çıkan sayıya inanamadım.
Dünya üzerinde, mevcut 208 ülkeye dağılmış irili ufaklı 2 milyon 469 bin 501 şehir bulunduğunu gördüm.
İyi de bu şehirlerin kaçını biliyoruz ya da hangilerinin marka değeri yüksek?
Bu sorunun cevabı da Brand Finance’ın “City Index 2024” araştırmasıyla cevap buluyor.
Kuruluş, şehirleri, tanınırlık, saygınlık ve tercih edilebilirliğin yanı sıra iş hayatı ve yatırım cazibesi, kültür ve miras, bilim ve eğitim, yönetişim, yaşanabilirlik, halk ve değerler, sürdürülebilirlik olmak üzere 7 ana başlık ve 45 alt başlıkta araştırdı.
Sonuçta, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da listenin ilk üç sırasında Londra, New York ve Paris yer aldı.
Ege ve Akdeniz kıyılarımız, Assos’tan başlayarak Alanya’ya kadar uzanan sahil boyunca, çoğu uluslararası standartlarda olan, hatta bu standartların üzerine çıkan tesislerle dolu.
Ne var ki en kuzeyde sadece iki ay ile sınırlı olan sezon, güney kıyılarımızda bile altı ayı aşamıyor.
Oysa tatil demek sadece denize girmek, güneşlenmek anlamına gelmiyor.
Doğal güzelliklerimiz trekking tutkunlarına, maceraseverlere davetiye çıkartıyor.
Antik kent sayımız ve çeşitliliğimiz ile yarışabilecek dünya üzerinde başka bir ülke bulunmuyor.
Müzelerimiz, başka ülkelerden çalınan değil bu ülkeden çıkan eserlerle dolu.
Kaynak sularımız şifa dağıtıyor.
Kış turizm merkezlerimiz keşfedilmeyi bekliyor.
Son yıllarda milli bayramlar ve 10 Kasım’larda, sosyal medyada, Atatürk’ün yapay zekayla yapılmış çeşitli fotoğrafları, videoları paylaşılıyor. Geçtiğimiz 10 Kasım’da da Atatürk’ün gülümseyen bir videosu paylaşıldı ama gülen kişi Atatürk değildi…
Geçen sene de Cumhuriyet’in ilanının 100. yılında tasarlanan projelerden birinde, geliştirilmiş bir yapay zeka modeliyle fotoğraflarınızı Atatürk ile birleştirmeniz mümkün oluyordu.
Herkes Atatürk ile bir arada fotoğraf sahibi olmayı hayal eder. Bu fikir hepimizin yüzünde bir tebessüm bırakmadı değil.
Ama ortaya çıkan görsellerdeki kişi de Atatürk asla değildi.
Geldiğimiz noktada, arama motorlarında Atatürk fotoğraflarını arattığımızda hangisinin yapay zeka ürünü, hangisinin orijinal olduğunu ayırt etmek git gide zorlaşıyor.
Var olan bir fotoğrafın üzerinde oynanması dışında sıfırdan fotoğraflar oluşturuluyor. Bu duruma acilen el atılmalı!
Bunun önüne geçilemeyecekse en kısa sürede yapay zeka ile oluşturulan görsellerin altına bir ibare konulması zorunluluğu getirilmeli.
Yoksa, korkarım ki gelecek nesiller gerçek olmayan bir Atatürk’ü tanıyacak. Zaten bir avuç olan orijinal görüntülerin yerini bunlar alacak.
Milli tenisçi Zeynep Sönmez, Meksika’da düzenlenen Merida Açık Kadınlar Tenis Turnuvası’nda şampiyon oldu. Finalde dünya 93 numarası Ann Li’yi mağlup etti. Türk tenisi için tarihi bir zafere imza attı. Zeynep bu galibiyetle Çağla Büyükakçay’dan sonra bir WTA (Kadınlar Tenis Birliği) turnuvasında teklerde şampiyonluğa ulaşan 2’nci Türk tenisçi olarak tenis tarihimizin en önemli galibiyetlerinden birine imza attı ve 36 basamak birden yükselip dünya klasmanında 91 numaraya yerleşti.
Zeynep’in son sayıyı aldığı videosunu ve elinde Türk bayrağı ve kupayla çektirdiği şampiyonluk fotoğrafını görmüşsünüzdür. O görüntülerde çok şey vardı: Hayallerine kavuşma, tatlı yorgunluk, başarı, sevinç, asalet, zarafet…
Zeynep bizlere büyük gurur yaşattı, kendisini gönülden tebrik ediyorum.
Zeynep 22 yaşında ve 15 yıldır bu an için mücadele ettiğini söylüyor. Ülkemizde benzer başarıları ender görüyoruz. Zeynep gibi çok yetenekli daha nice sporcumuz vardır, ben bundan eminim.
En başta özveriyle çalışmak gelse de destek olmadan kolay kolay başarı gelmiyor.
Gençlerimizin sahip oldukları potansiyelin, uluslararası arenada başarıya dönüşmesi için altyapıdan antrenör eğitimine, spor politikalarından kamu bilinci ve stratejik yatırımlara kadar birçok aşamada köklü reformlar yapılması şart.
Bunu sadece devlete yüklememek de gerek. Burada büyük şirket ve kurumlara da iş düşüyor. Sponsorluklara ulaşmak bu kadar zor olmamalı.
Zeynep’in gelecekte daha büyük zaferler kazanacağına yürekten inanıyorum.
Bireysel olarak ilgilenelim ya da ilgilenmeyelim, sonucu merak edelim veya etmeyelim hiç fark etmiyor; tüm dünya 5 Kasım Salı günü yapılacak olan Amerika Birleşik Devletleri seçimlerini konuşuyor.
ABD’li seçmenler Cumhuriyetçi aday Donald Trump ile Demokrat Kamala Harris arasında bir tercih yapacak. Kimin kazanacağı, önümüzdeki dört yıl boyunca dünya üzerinde izlenecek politikalar üzerinde belirleyici rol oynayacak.
Süreci hep birlikte izleyip göreceğiz ama benim söz etmek istediğim konu biraz farklı. Bu seçimleri, bağış konusu üzerinden ele almak istiyorum bugün.
ABD Federal Seçim Komisyonu’na göre bireyler, bir adayın komitesine en fazla 3 bin 300 dolar; eyalet, bölge ve yerel parti komitelerine her bir seçimde toplam 10 bin dolar; ulusal parti komitelerine ise 41 bin 300 dolar bağış yapabiliyor.
Öte yandan, “Siyasi Eylem Komitesi (PAC)” denilen komiteler aracılığıyla kurumlar, sendikalar ve diğer organizasyonlar, destekledikleri adaya daha yüksek bağışlarda bulunabiliyor.
Mesela Tesla ve X’in sahibi Elon Musk, Trump’a 132 milyon dolar bağış aktarırken, bir diğer milyarder Bill Gates, Harris’e en az 50 milyon dolar bağış yaptı.
Buraya kadar her şey normal, her şey kitaba uygundu, ta ki Elon Musk sınırları zorlayana kadar. Musk, kazanan adayı belirleyecek kritik öneme sahip eyaletlerde, Trump’ı destekleyen “America PAC” kampanyasını imzalayanlar arasından her gün seçilecek kişiye 1 milyon dolar vereceğini açıklayıp ödülleri dağıtmaya başladı. Ama adalet de boş durmadı. Philadelphia eyaletinden bir yargıç, Elon Musk da dahil olmak üzere tüm “America PAC” üyelerine dava açtı... Philadelphia Bölge Savcılığı da yapılan çekilişi, imzacı seçmenlerin kişisel verilerini paylaşmaya ikna eden “yasadışı bir piyango” olarak nitelendirdi.
Seçimlere çok az bir zaman kala yaşanan bu tartışma seçimlere kadar sonuçlanır mı, çıkacak sonuç yaratılan etkiyi telafi eder mi bilemiyorum ama siyasetçilere ve siyasi partilere yapılacak her türlü bağışın sağlam kurallara bağlanması gerektiğine inanıyorum. Şeffaflığı da bu sürecin olmazsa olmazı olarak görüyorum.
Bugün sizlere aktaracağım örnek bir Avrupa ülkesinden ancak içerik bizimle direkt alâkalı. O nedenle sabırla ve sonuna kadar okumanızı öneriyorum.
Portekiz, Avrupa Birliği içinde maaşların en düşük olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Yaşlı Kıta’nın uzak ucundaki ülkede asgari ücret 870 Euro; yani yaklaşık 32 bin 300 Türk Lirası. Ortalama maaş ise asgari ücretin iki katı düzeyinde.
Portekiz Göç Gözlemevi’ne göre, son yıllarda, 15 ila 39 yaş arasındaki yaklaşık 850 bin genç, düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları nedeniyle ülkeyi terk etti. Göç patlaması, nüfusu 10,4 milyon olan Portekiz için hayati bir sorun haline geldi.
Hükümet hemen kolları sıvadı. Gençlere yönelik bir vergi teşvik paketi hazırladı. Ülkenin 2025 bütçesinin bir parçası olan plana göre, yılda 28 bin Euro’ya kadar kazanan gençler, çalışma hayatının ilk yılında yüzde 100 vergi muafiyetine sahip olacak. Kazandığı her kuruş cebine girecek. Bu oran ikinci ila dördüncü yıl arasında yüzde 75’e, beşinci ila yedinci yıl arasında yüzde 50’ye ve sekizinci ila onuncu yıl arasında yüzde 25’e düşecek.
Bu avantajdan sadece Portekiz vatandaşları da yararlanmayacak. Çalışma hayatını Portekiz’de sürdürmek isteyen dijital göçebeler de avantajların tümüne sahip olacak. Yani yazılımcılar, oyun tasarımcıları, fon yöneticileri, mimarlar, sanatçılar gibi uzaktan çalışan çok sayıda meslek grubu Portekiz’de yaşadıkları ilk yıl hiç vergi ödemeyecek. Vergi avantajları zaman içinde kademeli olarak azalsa da 10 yıl boyunca devam edecek.
Gelelim bizimle ilgili meseleye... Türkiye de özellikle iyi eğitimli gençlerin çalışmak için yurtdışını tercih etmesi sebebiyle sıkıntılı bir yola girmiş durumda. Bu nedenle hem gençlerimizin bilgi ve enerjilerinden faydalanmak hem de gittikleri ülkelere önemli ekonomik katkı sağlayan dijital göçebeleri çekebilmek için bizim de bir şeyler yapmamız şart. Benden söylemesi...
HAYDİ FUARA
İzmir kitap mevsimine girdi.