FİLMİN NOTU: 4.7
Cannes 2022’den Jüri Ödülü ve Soundtrack Ödülü’yle dönen “EO”da Skolimowski, “Rastgele Balthazar”ı sömürüyor. Marvel Universe’e girmeye oynayan kitsch, uyduruk ve aşırı dijital bir eşek filmine imza atmakla kalıyor.
LODZ FİLM OKULU’NUN GODARDİYEN YÖNETMENİ
Lodz Film Okulu’nun Godardiyen yönetmeni Skolimowski aslında daha ziyade İngilizce çektiği filmlerle bilindi. Siyah beyaz eserlerindeki deneyci ruhuyla her daim farkını hissettirdi. 70’lerde “Deep End” (1970), “The Shout” (1978) gibi “Rebel Without a Cause” (1955) ve “Don’t Look Now”a (1973) cevap olarak gelen İngilizce eserlerde zirve yaptı. Ama o zamanlarda elbette Bresson’un 1966 mamulü zamansız klasiği “Rastgele Balthazar” (“Au Hasard Balthazar”) gerçekliğine tanıklık etmişti.
Bresson orada eşek-insan ilişkisi filmi olarak yola çıkıyordu elbette. Ama ters köşe yaparak Fransız kasabasından parçaları ‘soyut kesişen hayatlar dolgulu’ natüralist bir model yaratmak için dahice şekillendiriyordu. Ülkemizde Murat Düzgünoğlu’nun kabız ve mekanik “Hayatın Tuzu”nu (2008) da etkilemişti bırakılan miras. Birçok filmin de öncüsü oldu aslında.
BİR AUTEUR RUHU VAR
2022’ye geldiğimizde oradaki eşeğin adını ‘EO’ koyup 1.50:1 formatında bir yapıt çekmeye soyunuyor. Yönetmenin ilk kez görüntü yönetmenliğini üstlenen Michal Dymek’in aslında bir parti sekansı kıvamı mor filtreli giriş biçimci bir dokunuş getiriyor. Bu bir ‘vizyon’ ve ‘auteur ruhu’ anlamına geliyor aslında.
2008’de 17 senelik sessizliğin ardından vurucu bir geri dönüşe imza atmıştı Skolimowski. “Four Nights with Anna”da (2008) aslında kendi ülkesinden Kieslowski’nin Üç Renk Üçlemesi’ne selam çakma, onun yaptığını ben de yapabilirim deme canlanmıştı. Bu sebeple buradaki deneme arzusu da şaşırtmıyor. Ewa Piaskowska’yla 14 yıldır ortaya çıkan ve işleyen birliktelik de devreye sokuluyor. Senaristlik bu anlamda en azından ‘fikir’ bazında canlanıyor.
ÖZNEL KAMERA ÖNE ÇIKTIĞINDA YAPI İŞLİYOR
Filmin ilk 10-15 dakikası ile son 20 dakikasının büyük oranda Skolimowski kalitesinde olduğu söylenebilir. Yönetmen önce eşeğin gözünden akan ‘tamamı bakış açısından pov çekilmiş bir film’ yapma hevesini ortaya koyuyor. Öznel kamera bir vizyon getiriyor. Ardından nesnesini bir kenara koyarak yolculuğunu bize gösterme çabasına giriyor.
Bu ikincisine girişince ise aslında ‘renkli ve şiirsel Kieslowski filmleri’yle yine rakip olabiliyor. Bütünden bağımsız izleyince bu konuda bir teknik vizyon var. Bu anlamda takdiri belli oranda hak ediyor üstat.
BAKIŞ AÇISINDAN AKAN FİLMLERLE REKABETE GİREMİYOR
Ancak görsel efektler babında bakarsak işin bir yerden sonra aşırı dijital hale geldiği söylenebilir. ‘Eşeğin bakış açısından akma’ konusunda Robert Montgomery klasik kara film klasiği “Lady in the Lake”te (1947) başlayıp “Thomas Aşık”ta (“Thomas est Amoureux”, 2000) teknolojik başyapıta açılan bir yolculuk var.
“Kelebek ve Dalgıç” (“Les Scaphandre et Le Papillon”, 2007), “Açık Pencereler” (“Open Windows”, 2014), “Hardcore Henry” (2015), “Profile” (2018) düzgün yapılmış ama çıtayı yükseltmeyen filmler de farklı türlerde heyecan yaratabiliyor. Son dönemde “End of the Evin” (2021), “Purple Sea” (2020) ise 2020’lerin pov çekilmeleriyle Ortadoğu’dan bu konuda sağlam örnekler olarak gelmişlerdi.
MİRAS FİLMİ ‘ÖLÜMÜNE KAÇIŞ’ OLMALIYDI!
Fakat bu damardan ilerlerken işlemesi gerekenler işlemiyor. Aksine zamanla kolaycılık devreye giriyor. “Ölümüne Kaçış”ın (“Essential Killing”, 2010) ana karakteri hiç konuşturmadan “Alive” (1993) misali gerçekçi, asap bozucu ve özgün bir terör gerilimine dönüştürdüğü heyecan burada yok. Tam aksi istikamette bir yerden sonra eşeğin ‘dijital’ hali ister istemez göze batar hale geliyor.
Hedef sanki bunlardan ziyade ‘Paddington’, ‘Stuart Little’ gibi Hollywood serileriyle rakip olmak. Bu konuda bir nesnel arayıştan söz edilir hale geliniyor aslında. 1959 tarihli filmin 10 yaş altı için yapılmış ucuz live-action-animasyon yeniden çevrimi “Bak Şu Köpeğe” (“The Shaggy Dog”, 2006) seviyesine inme bu anlamda canlanıyor.
MARVEL UNIVERSE’DE BOŞLUK YOKTU!
“EO”, “Rastgele Balthazar”ın 1.66:1 yapısına benzer bir soyut kesişen hayatlar düşüncesinin teknolojik bir kopyasını izletir hale geliyor zamanla. Ama bu teknolojiyle cebelleşme açısından fazla ‘old school’ duruyor. Bu noktada seviyenin yarı yarıya olması da düşündürücü. Zira son iki sekansta Huppert’in İtalyanca karizması bir yana ondan önce money shot ile alınan kasaba algısı bir özen getiriyor.
Ama bu durumu bütünlüklü hale getirmekte becerikli değil yönetmen. Skolimowski eşeğin bakış açısından kopup her şeyi Lehçe kabak gibi anlatan Marvel usulü kitsch bir aksiyon filmi çekmiş gibi. Başrole koyduğu hayvana da aslında ‘Shaggy Dog’ misali bir işlev yüklüyor. Onun ‘ajanlık’ görevinde konumlanmasını da istiyor hissi bırakıyor bir yerden sonra!
LEHÇE EŞEK SÜPER KAHRAMAN FİLMİ!
Onun etrafındaki natüralist çerçeveler ise ana bütünde bizi hiç ilgilendirmez hale geliyor. Yönetmen aslında Lodz Film Okulu’ndan koptu çoktan. 1980’lerde o kadar heyecanlandırmasa da belli bir seviyesi vardı. “101 Dakika”da (“101 Minutes”, 2015) da bir dokunuş hissettirmişti hayranlarına halbuki. Sinemaya 14 sene önceki dönüşünde o kuşağı yakalayabilse de yeni kuşağı yakalamakta zorlanıyor. Dymek’in sinematografisi etkisini tam zamanlı hissettirme sıkıntısı çekiyor.
Ama zaten bir Polanski, bir Zulawski olmayan kuşağından çıkışta aslında dijital ve kitsch bir aksiyon filmi olarak tamamlıyor buradaki süreci. Marvel’e eşek filmi yapmanın ne gereği vardı dedirtiyor. Arka plandaki 1.50.1’in getirdikleri ise sadece masa süsü hali alıyor adeta! EO ismi de çocukları ve gençleri avcuna almak için. Lehçe bir eşek süper kahraman filmi izliyoruz. “Thomas Aşık” sonrası dönemde gördüğümüz ve saygıyı hak eden bakış açısından çekilen teknolojik eserlerin yanına eklenmekte bir hayli zorlanıyor. Aksine stüdyolara oynayan nesnel bir ticari ürüne dönüşmekle kalıyor.