Süper Lig’de şampiyonluk neden değerlidir? Şampiyon olanın aldığı para, para değil, yayın hakkından gelen gelir, gelir değil. “Şampiyonlar Ligi’nde yer almak” argümanı bir yere kadar doğru olsa bile bugünkü koşullarda orada da gidilecek nokta en fazla son 16 turu. Süper Lig’i hepimize izleten şey, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş arasındaki rekabettir. Bu üç takım da sezon başında kadrolarını birbirlerini geçmek üzerine oluşturur. Takımlardan biri, önemli bir yıldız almışsa, diğeri ondan daha süper bir yıldız bulmak için çabalar. Yani daha transfer döneminde yarışa başlarlar, biz de bu yarışı keyifle izleriz.
Birinin aldığı futbolcu çok iyiyse “Biz niye almadık” diye hayıflanırız. Biz çok iyi bir oyuncu almışsak, diğerlerine hava atarız. Birbirlerinin elinden futbolcu kaptılarsa keyfimiz daha da artar. Bu rekabet, maçlardan sokaklara, sokaklardan evlere, işyerlerine, kahvehanelere yayılır. Bu üç takımın taraftarları birbirine takılmayı sever. Sosyal iletişim şeklidir bu. Sen bir Fenerbahçeliysen, takımın Galatasaray’ı yendiğinde, Cim Bom’lu enişteni arayıp “Nasıl yendik enişte” dersin mesela. O sana bir cevap verir, o konuşma şahane bir gülüşme ile sonuçlanır, “Valla özledik ya buluşalım enişte” denir, buluşulur, yine maçlar konuşulur. Türkiye’nin futbolla ilgili tekstil üretimi bu üç takım üzerinden döner. Formalar, kaşkollar, bereler, tişörtler, bu üç takımın taraftarları tarafından satın alınır.
Derbi maçların olduğu günler sadece stat çevresinde değil, bütün şehirde hareketlilik vardır. Maça gidemeyenler kafeleri, restoranları doldurur, olmadı evlerde buluşulur, dışarıdan sipariş verilir... Esnaf mutludur, taraftar mutludur. Sonuç olarak, bu takımlardan birinin bile olmayışı, diğer ikisinin marka değerini, gelirini azaltır. Her şeyden önemlisi hepimizin maç keyfi biter, tadı kaçar. “Ya boşver bunları, defolsun gitsin Fenerbahçe, amatörde oynasın bana ne” diyorsan senin bileceğin iş. Bu yıl şampiyon olursun o kesin. Seneye de olursun, sonraki sezonda da... Peki sonra? Kombine satamayan, formalarına alıcı bulamayan, rekabet kalmadığı için süper yıldız almaya gerek duymayan takımını daha ne kadar izlersin mesela? Bir düşün istersen...
BLÖF OLABİLİR Mİ?
Her şey mümkün... Ama teknik bir bilgiyi paylaşmak isterim. Fenerbahçe’nin ligden çekilmesi kararını 2 Nisan’da toplanacak olan genel kurul üyeleri vermeyecek. Üyeler, bu konuda yönetim kuruluna yetki verip vermemeyi oylayacak. Oylama sonucu yetkinin verilmesi yönünde karar çıkarsa, yönetim kurulu bir karar almak için toplanacak. Toplantıdan “Çekilmiyoruz” diye bir karar çıkabilir mi? Mümkün. Ancak iş o noktaya geldiğinde böyle bir karar alan yönetim kurulunun da koltuklarında oturabileceğini sanmıyorum. Yani iş sanılandan daha ciddi. Ben de bir kongre üyesiyim ve diğer üyelerle yaptığım bazı görüşmelerde oylarının “çekilme” yönünde olacağını söylüyorlar. Ancak... Son anda neler olabilir, onu bilmiyorum. Örneğin 2 Nisan diye açıklanan genel kurul kararı ertelenebilir mi? “Bu yıl şampiyon olma olasılığımız büyük. Şampiyon olup öyle çekilelim” görüşü hakim olabilir mi? Hepsini göreceğiz...
BÜYÜK BİR SEÇİM
Bu hafta sonu İstanbul’un en köklü kulübü olan Büyük Kulüp’te (Cercle d’Orient) başkanlık seçimi var. Bu kulübün üyesi değilim ama bir gazeteci olarak her zaman olanı biteni takip ederim. İlk kez 5 adayla seçime gidiliyor. Bu kadar çok adayın ortaya çıkmasından baz üyeler rahatsız, bazıları seçenek çoğaldı diye mutlu. Adaylardan en fazla tanıdığım isim Mehmet Nuri Kuriş.
Bizim Posta’nın cemiyet sayfalarında da eşi Gülay Hanım ile birlikte epey konuk etmişliğimiz vardır kendisini. Seçim süreci boyunca kendisini sosyal medya paylaşımlarından izledim. Kararlı, verdiği sözü yerine giterecek bir kişilik olarak göze çarpıyor. Ayrıca sempatikliği, kulübün hem eski üyelerinden biri olması, hem de genç üyelerince sevilip sayılması kendisi için büyük bir avantaj. Tüm adaylara başarılar diliyorum.