Sağlığına dikkat eden bir insan olarak ne yapmalıyız dersiniz? Birincisi önlem almalıyız, ikincisi bir sorun olduğunda tedavi olmalıyız; üçüncüsü de kendimize bakmalıyız.
Peki biz ne yapıyoruz? Türk insanı olarak Kore ve Japonya’dan sonra dünyada en çok doktora giden üçüncü ülke oluyoruz. Antibiyotik ve ağrı kesici kullanan ise birinci ülkeyiz. Yetişkin tip 2 diyabette ise birinci olan Meksika’yı epey zorluyoruz.
Ne kadar iç açıcı bir tablo değil mi? Sanırız ki bir şeyleri yanlış yapıyoruz.
En iyisi baştan başlamak... Önemli olan şey vücudumuzu doğru ve sağlıklı tutmakla başlar. Bun temelinde de onun doğasına mümkün olduğunca yakın kalmasını sağlamak yatıyor. Şöyle ki bizler doğduğumuz andan itibaren flora da dediğimiz mikrobiyotalar ile doğuyoruz. Bu mikrobiyotalar yararlı ve zararlı mikroorganizmalardan oluşuyor. Sağlıklı kişilerde denge halinde bulunan mikrobiyota, öncelikli olarak zararlı mikroplara karşı vücudun korunmasından, gıdaların etkili şekilde sindirilmesinden, gerekli vitaminlerin üretilmesinden ve en önemlisi bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasından sorumlu. Şöyle ki; insan bağırsağında yaşayan 500-1000 farklı türden mikroorganizmanın sayısı kendi vücut hücrelerimizin toplamından fazla, toplam ağırlıkları ise beynimizin ağırlığı kadar. Hatta her insanın mikrobiyotası kendine özgü; yani bir nevi parmak izi gibi...
Doğrusunu isterseniz güzel bir gençlik yaşayan biri olarak şu dönemde genç olmak istemem deyip dururdum. Hala da buna inanıyorum. Ne var ki bu döneme genç yetiştiriyorum. Dolayısıyla hayatı onların gözünden de takip etmek durumundayız.
Gençler hakkında yapılan araştırmalar bir anne olarak çok ilgimi çekiyor. British Council’ın yeni araştırmasına göre; Türkiye’deki gençler, dünyanın dört bir yanındaki akranları gibi, bireysel benlikleri ve bağımsızlıkları ile içinde yaşadıkları topluluklara, aile, eğitim ve evlilik gibi sabit kurumlara duydukları bağlılık arasında sürekli olarak denge kurmaya çalışıyor.
Next Generation Türkiye araştırması, British Council tarafından Yaşama Dair Vakıf (YADA) ve Gelecek Daha Net (GDN) Gençlik Platformu işbirlikleriyle gerçekleştirildi. Bu araştırma için 1 Mart - 10 Nisan 2017 tarihleri arasında, 12 şehirde, yaşları 18 ve 30 arasında değişen 2.524 kişinin oluşturduğu bir grupla Türkiye temsili bir anket çalışması yapıldı. 18 Mayıs - 23 Haziran 2017 tarihleri arasında İstanbul, Kayseri, Konya ve Diyarbakır'da, farklı toplumsal kesimlerden gelen 93 genç ile görüşmeler yapıldı. Araştırmanın öne çıkan bulguları ise şöyle;
Kendim hakkında biraz geç de olsa anladığım bir şey varsa o da benim içimde bir “fen insanı”nın yattığıymış! Tabii zekam için aynı şeyi söyleyemiyorum çünkü o kısımdan şüpheliyim ama merak ve ilgi olarak tam bir fenciymişim. Tıp dahil olmak üzere teknolojinin ne kadar ilgimi çektiği son 5-6 senede ortaya çıktı ve son yıllarda bazı teknoloji markalarıyla yaptığım çalışmalar sonucunda öğrendiklerimle de kabardı.
Geçen hafta Güney Kore’deydim. Hayatımdaki ilk Uzakdoğu seyahatiydi. Tam üç yeri, Seul, Busan ve Jeju adasını gördüm. Açıkçası şehirler, yemekler ve sokaklar bu sefer ilgi odağım değildi. Evini seven, evinde rahat ve iyi yaşamaya meraklı her kadın gibi hayatı kolaylaştıran teknolojik gelişmeleri görmek heyecan vericiydi bu sefer. LG Elektronics’in son yaptıklarını görmek inanın daha fazla çamaşır yıkama, daha çok yemek yapma arzusu doğurdu içime... Ki bunları sizlerle de paylaşmak aynı heyecanı verecektir bana...
İlk beni çarpan buzdolabı oldu. Instaview Door-in-Door’un en temel özelliği kapısına iki kere tıkladığınızda için göstermesi. Bu elzem mi diyebilirsiniz ama hayatınıza girdiğinde elzem olmasa da ne kadar pratik, ve tasarruflu olduğunu fark ediyorsunuz. Door-in-Door™ bölmesi, sık kıllandığınız yiyecek ve içeceklere daha kolay ulaşmanızı sağlıyor. Gerekmedikçe açmadığınız için hem içerdeki ısıyı düşürmeyip ekstra enerji harcamıyorsunuz, gıdaların daha uzun süre taze kalabiliyor.
İnternette en çok aranan 3 kelimeden birinin sağlık olduğunu biliyor muydunuz?
Sağlık başlığı altında dünyada 3,5 milyar, ülkemizde de 153 milyon sonuç çıkmış. 2017 yılı Ağustos verilerine göre, Google’da “beslenme” anahtar kelimesi aratıldığında 32 saniyede yaklaşık 24.5 milyon sonuç yansıyor. 2015 yılında 15 milyon olan bu rakamın iki yılda yüzde 63 oranında artış göstermiş.
Araştırılan konular ise “sağlıklı beslenme”, “ dengeli beslenme” ve“gebelikte beslenme” …
Her türlü medyada bu kadar ilgi gören bu konu hakkında maalesef çok tatsız bir takım sonuçlar da var. Çünkü ciddi bir bilgi kirliliği var.
Yaşınız ilerledikçe farklı şeyleri sorgulamaya, kendinize başka bir gözle bakmaya başlarsınız. İster istemez “Neleri yapar, neleri yapmazdım” cümleleri geçer aklınızdan... Evet, 3 lisan daha öğrenirdim şu sigaraya başlamazdım derdiniz...
35 yaşımdan sonra bunlara başlamıştım ben de ve spor da hayatıma böyle girmişti. İlerleyen yaşımla da güzel ve sağlıklı olma çabam, “Keşke küçükken spora başlasaydım” cümlesinden daha çok “O zaman şimdi başlayayım” şekline bürünmüştü ve ben 38 yaşında düzenli spor yapmaya başladım.
Yaklaşık 1,5 sene önce da şiddetli bel ve omurilik sorunlarım yüzünden de salon sporlarını bir kenara bırakıp yüzmeye dönmek durumunda kaldım. Kolay değil 46 yaşında, gür ve uzun saçlarla, haftada 3-4 gün birkaç saatinizi buna ayırmak, ama sağlık için yapmak şart!
Kendi kendine doğru yüzme tekniklerini öğrenmeye çalıştım ve bir takım yollar buldum. Kan çekiyor sanırım, bu hafta sonu da yüzme yarışın katıldım. Hayatımda ilk defa bir yarışa katıldım.
Yemek yapma ve yeme konusunda hem anne hem de baba tarafından becerikli eller ve rafine bir lezzet anlayışı ile doğdum.Hatta aynı derecede becerikli bir koca ile 13 sene evli kaldım. Ne var ki bütün bu inputlara rağmen özellikle yapma konusunda ben öyle olamadım. Yeme kısmına olan düşkünlüğüm ise zamanla yapma tembelliğinin yanı sıra, sağlıklı beslenme ile değişiklik ve hafiflik gösterdi. E tabi yaş da ilerleyince tahlil uyarılarını dinlemek gerek!
Evde gerçekten çok zor doyan iri bir erkek ergen olduğundan elim mahkum bir şeyler döndürüyorum tabi. Bir gece babamda yeriz, 2 gece babasına gider, geriye kaldı 4 gece zaten! Onu bir şekilde doyururum, ben ise ne kalırsa kemiririm.
Dışarıdan siparişle yemeğe ben de oğlum da çok meraklı değiliz. O yüzden de fast-food siparişi yerine epey bir süredir düzenli günlük yemek tedarik eden siteleri ara ara inceler, hesap kitap yapar, onlardan birine kapağı atma yolları arardım.
Son aylarda artan bel ağrılarım yemek yapmamı daha da zor bir hale getirince bu arayışlara hız verdim. Ve en eskilerden biri olan, bazı arkadaşlarımın da denediğini bildiğim Rafinera’yı keşfettim. Hatta sonra bazı iş toplantılarında tanıştığım hanımların da burasıyla yemek sorununu hallettiklerini duymam beni daha da gaza getirdi.
Biz kadınlar için en büyük ilham ve enerji kaynağı yine kendimiz gibi olanlardır. Hele ki koşuşturması çok olan şehir hayatı içinde yaşayıp kırkını devirmiş iseniz hayatın gittikçe zorlaması karşısında çok daha fazla güce ve olumlu örneğe ihtiyaç duyuyorsunuz. Ne diyeyim, 20’lerimde hayal ettiğim 50’lerime öyle gelemediğimi gördüm. Ne var ki çalışmayı, koşturmayı, denemeyi, öğrenmeyi elden bırakmak da olmuyor.
Mesleğimin en güzel tarafı hiç bilmediğim bir yerde hiç beklemediğim zamanlarda, bambaşka dünyalardan insanlarla karşılaşmak oluyor. Kimi zaman bir iş randevusu, kimi zaman bir dost sohbeti... Ama hele artık bu yaştan sonra, tanıdığım herkesten kendime bir fikir, bir yol çıkarmaya, bir şeyler öğrenmeye gayret ediyorum.
Akranım olan Feray Alpay da böyle kadınlardan biri... Aslında mesleği bana değil, eski kocama daha yakın. Ev, dekorasyon, sunum, şıklık... Benim hiç öyle süslü bir merakım olmadı ama öyle bir evde 13 sene geçirmek ister istemez bir şeyler katmış. Nitekim Feray Hanım’la da tanışınca zamanında rafine zevkler edinmiş olduğumdan dolayı kendi adıma da sevinmedim değil.
Şahsen ben, yaz ve sıcaklarla arası olmayan biriyim. Güneşe karşı olan fiziksel ve ruhsal hassasiyetim bu mevsimi biraz sıkıntılı geçirmeme neden olur. Ne var ki tatil bekleyen yakınlarımı da kıramayacağımdan farklı ama güzel, eğlenceli aynı zamanda da dinlenilebilecek fırsatlar yakalamak da bana kalır.
Benim gözümde Türkiye bir cennet. Deniz güneş kum üçlüsünün yanı sıra doğa, tarih, lezzet ve sanat gibi diğer detayları da içinde barındıran pek çok mükemmel yere sahip. Bütün bunlara aynı anda sahip olan gerçekten dünyada az yer var. E ben hep ailecek tatile gittiğimizde bunlardan bir ya da birkaçını da yakalayabileceğim yerleri tercih ederim.
Evli iken bir Edremit gelini olarak bırakın yaz aylarını kışları bile Balıkesir bölgesinin nimetlerinden yararlanmışızdır. Cunda’dan Küçükkuyu Assos’a kadar uzana geniş bir gezi alanımız olurdu. Orada her gün başka bir yeri gezer, başka bir kıyıdan kendimizi denize atardık. O bölgeye gelen yerleşik yazlıkçıların dışında birkaç sene öncesine kadar çok tercih edilen bir yer değildi oraları. Açıkçası Antalya, Bodrum, Çeşme ve buralardaki geniş imkanlı konaklama alanları ailelerin ilk tercihi olurdu.