Emekli askeri savcı Ahmet Zeki Üçok, bir FETÖ mağduru. FETÖ’cülere yönelik soruşturmalar açtığı için bir kumpasla tutuklanıp 4 yıl 9 ay cezaevinde kalmış.
Askeri savcılık dönemindeki “Fetullahçılık takibi”ne şimdi daha büyük bir azimle devam ettiğini söylemek mümkün. Üçok’a göre, Fetullahçılara yönelik operasyonlar yetersiz. Örneğin TSK içindeki operasyonlarda, subayların yüzde 34’ü tasfiye edilmiş durumda.
Yargıda bu oran yüzde 22 civarında. Diğer kamu kurumlarının tamamında, tasfiye oranı yüzde 10’un altında. Üçok rakamlara dayanarak çizdiği bu tablodan şu yoruma varıyor: Ordunun, kamu kurumları içinde en zor sızılabilecek disipline sahip kurum olmasına rağmen, şu ana kadar subayların yüzde 34’üne FETÖ’cülük şüphesiyle işten el çektirildi.
Diğer kamu kurumlarının bazılarında ise tasfiye oranları yüzde 2-3’e kadar düşebiliyor. Üçok’a göre işte bu durum normal değil. Bu oranlar, işin ciddi yürütülmediğine işaret ediyor. TSK dışındaki kamu kurumlarında ortalama tasfiyeyi yüzde 5 düzeyinde değerlendiren Zeki Üçok, bu kurumlardaki FETÖ'cü (ve dolayısıyla tasfiye edilmesi gereken personel) oranının askerdekinden daha yüksek olduğu kanaatinde.
Türkiye’deki kamu personeli sayısının 3.5 milyon civarında olduğu biliniyor. Üçok’un iddialarına göre, kamu personelinin en az yüzde 35’inin “FETÖ’cü” olma ihtimali söz konusu. Peki sizce bu kadar çalışanı operasyon hedefi haline getirmek akılcı bir hedef mi?
FETÖ'cülük
FETÖ’cülük, devlete sızıp paralel bir yapı kurulması bağlamında, öncelikle bir güvenlik meselesi. Diğer yönüyle de, sosyolojik ve siyasi bir mesele ile karşı karşıyayız. FETÖ, en kritik rolünü ve yükselişini, 2002’den sonraki siyasi ortamda gerçekleştirdi.
AK Parti iktidarı, askeri vesayetle uğraşırken, onlar da devlet içindeki güçlerini, “vesayetçi cephe”yi dağıtmak bahanesiyle, hedef seçtikleri kişileri kumpaslarla içeri atarak etkisizleştirmek yönünde kullandılar. Aynı zamanda devletin temel kurumlarını ele geçirme imkanını elde ettiler. “Askeri ve bürokratik vesayetle mücadele ediyoruz” iddiasıyla ilerlediler.
Bir süre sonra karşılarına eski müttefikleri AK Parti çıktı. Onu da “aşarak” tamamen kendi rejimlerini kurmayı planladılar. Başaramadılar. Tabii, ittifak döneminde, iktidarla büyük bir yakınlaşma yaşadılar. Kadroları, iş insanları, gazetecileri iç içe geçti...
Bu yüzden kimin ne kadar cemaatçi olduğunu, sosyolojik olarak, siyaseten, hukuk önünde saptamak o kadar da kolay değil. Çok sayıda kamu personelinin hedefte olduğu operasyonların, kafalarda soru işareti doğurması, bundan kaynaklı.