ABD gibi dev bir sahnede her dört yılda bir sahneye çıkan başkan adayları, adeta büyük bir Broadway prodüksiyonunun başrol oyuncuları gibidir. Bu yıl perdeler açıldığında, Trump geri dönmüştü ve bu kez sahnede galip olan oydu.
Evet, birçoğumuz gibi ben de sahne arkasında olup bitenleri izlemeyi seviyorum, özellikle de ABD başkanlık seçimlerinde. Her hareketin, her sözün tüm dünyada yankı bulduğu bir yarış bu. Ancak bu yıl Amerikan halkının neyi, kimi ve neden seçtiğine baktığımda, kafamda tek bir düşünce beliriyor: Kibir her zaman kaybettirir.
Peki, Kamala Harris bu yarışı neden kaybetti? Başkanlık yolunda, önce Joe Biden’ın yaşının ve sağlık durumunun yarattığı güven erozyonu vardı. Sonra da Harris’in kendini halkın üzerine koyan havası. Halk, Biden ve Harris ikilisini izlerken, güvencenin yerini bir yorgunluk hissi aldı. Her seçimde olduğu gibi, ekonomi yeniden her şeyin üzerine çıktı. Sınır politikaları, göçmenlerin akışı derken, halk güven aradı, geleceklerini tehdit altında hissetti. Trump’ın duvar söylemi, zamanında abartılı görünse de birçok ABD’liye eski günleri arattı.
Trump bu seçimlerde bir suikast girişiminden yaralı kurtulmuştu.
EN BÜYÜK DEĞER ‘PARA’
Ekonomiye gelirsek... Ekonomiden bahsetmeden ABD siyasetini konuşmak mümkün mü? Herkesin dilinde bu üç konu vardı: Ekonomi, demokrasi, kürtaj. Fakat işte gerçek şu: Para, tüm değerlerden büyüktür. Amerikalılar pandemi öncesi Trump dönemini hatırlıyor, borsanın yükseldiği, işsizliğin dibe vurduğu günleri özlüyordu. Bugün ise yükselen enflasyon, Biden dönemindeki politikalar ve Amerika’nın (Ukrayna, İsrail, Afganistan’da) barış getirme konusundaki beceriksizliği halkı hayal kırıklığına uğrattı. Kamala Harris’in bu sahnedeki rolüne bakınca... Bir başrol edası vardı ama içi boştu. Kadın bir başkan adayı olmanın yeterli olduğunu düşündü belki de. Ancak röportajlarında somut hiçbir çözüm vaat etmedi. Ve işte, kibir böyle bir şey. Demokratların en toksik özelliklerinden biri. Çoğu zaman, kendi dışındakileri cahil ilan etmeye hazırlar. Onlara göre “Eğitimli Amerikalılar mavi oy verir, çünkü Cumhuriyetçiler eğitimi zayıflatır.” Bu, bir Demokrat akademisyenin söylemi. Ancak işte, halk mutsuz olduğunda, bu kibir onlara seçim kazandırmıyor. Sonuç mu? İşte böyle hüsran. Çünkü o eski kural hâlâ geçerli: Seçmenler mutsuzsa, görevdekiler kazanamaz.
GURUR DUYMA KRİZİ!
Çocuklarınıza “Seninle gurur duyuyorum” demek, aslında içten gelen bir takdirin dışa vurumu mu? TikTok’ta yayılan ‘nazik ebeveynlik’ akımı, bu klasik cümlenin üzerine kırmızı bir çarpı işareti koyuyor. Bu akımı savunanlara göre “Seninle gurur duyuyorum” demek, çocukların dikkatini kendi başarılarından uzaklaştırıp onayı dışarıda aramasına sebep oluyor. Eski alışkanlıklarımızı bir kenara bırakıp onlara “Kendinle gurur duymalısın” dememiz öneriliyor. Yani olay, biz değil, onlar. Onay da bizimki değil, kendilerininki olmalı. Bir çocuğa güzel ya da akıllı olduğunu söylemek, onu övgü bağımlısına dönüştürebiliyormuş. Peki, bu övgü dengesi gerçekten bu kadar önemli mi? Evet. Belki de konu, sadece kelimelerden ibaret değildir. Çocuklar, kendilerini ‘gurur duyulacak’ biri olarak hissetmek istiyordur. Ve belki de bizim de bir yandan onlara kendileri için hangi gururu seçmelerini öğretmemiz gerekiyordur.
HAYAT MİLYONLARCA PİKSELDEN OLUŞUYOR...
Sanat ve teknoloji... Farklı ve bir araya gelişleri her zaman tartışılan iki dünya. Refik Anadol, yapay zeka eserleriyle bu iki dünyayı öyle büyüleyici bir uyumla birleştiriyor ki insan izlemeye doyamıyor. Akbank için yarattığı eser, tam 60 milyon pikselden oluşan devasa bir yapay zeka harikası. Işıkların ve renklerin hareketiyle, bir anda hem geçmişe yolculuk yapıyorsunuz hem de geleceğin kapısını aralıyorsunuz. 220 metrekareye yayılan bu büyüleyici dijital dünya, bize yalnızca geçmiş anıları değil, geleceğin sınırsız potansiyelini de sunuyor. Bir bankanın tarihini böylesine sanatsal bir dille anlatmak, yalnızca hafızaları tazelemek değil... Aynı zamanda teknoloji ve yaratıcılığın birleşiminden doğan o tarifsiz etkiyi hissetmek demek. Anadol’un yarattığı bu dijital dünyayı hep sevdim. Teknoloji ve sanatın buluştuğu noktada hayal gücümüzü harekete geçiriyor. Çünkü sadece bir yapay zeka eseri değil, biraz umut, biraz ilham, biraz da zamansızlık arıyoruz. Bu eseri de bize geçmişle geleceğin yan yana geldiğinde ne kadar güçlü olabileceğini hatırlatıyor. Belki de hayatın kimi zaman milyonlarca piksellik küçük detaylardan oluştuğunu, ama birleşince bambaşka bir dünyaya açıldığını gösteriyor...