Şirin SeverBu kadar net ve basit: Sana ne lan!

HABERİ PAYLAŞ

Bu kadar net ve basit: Sana ne lan!

Evet, kıyafet bekçilerinin mevsimi açıldı maalesef. Yani şort bekçilerinin! Dün Onur Baştürk de aynı şeyi yazmıştı köşesinde.. Bir zatı muhterem (hem de ne muhterem!) sezonun açılışını yaptı ya; şort giyen bir kadına sataştı sokakta hani…. Ama umduğu gibi olmadı hiçbir şey. ‘Sana ne lan’ diyen kızdan ağzının payını bir güzel aldı, kızın çektiği video sayesinde de Türkiye’ye rezil oldu.

Hem üstüne vazife olmayan hareketi yüzünden... Hem de o video sayesinde ismi cismi ortaya çıkınca; bütün hünerleri ortaya döküldü diye. Şorta gelene kadar neleri varmış, neleri meğer… Ki, onun hayatından bize ne? Ama işte… Bizim hayatımızdan da ona ne? O yüzden ‘Sana ne lan!’ şahane bir cümle ve soru. Anlayana tabii!

Haberin Devamı

Her seferinde söylemekten dilimizde tüy bitti ama bu örümcek beyinliler öğrenene kadar söyleriz, önemli değil: İsteyen başını örter, isteyen şort giyer! Kimse de kimseye karışamaz. Biz size göre yaşamayacağız, siz herkesin yaşamak istediği hayata saygı göstermeyi öğreneceksiniz. O kadar! Taksim’deki yürüyüşte de gördünüz; artık kadınları tutamazsınız, sindiremezsiniz. O yüzden, bence herkes kendi işine baksın beyler..

İstanbul bu yaz kopar gider

Herkes 1 Temmuz’u bekliyordu dört gözle… Hem saat yasağının, hem müzik yasağının bitmesini. Herkes kendini bir mekana attı normalleşme şerefine. İstanbul cadde ve sokaklarında izdiham vardı resmen! İnsansın tabii, kayıtsız kalamıyorsun... Ben de kendimi Kuruçeşme’de açılış yapan Sortie’ye attım. Erol Kaynar’ın mekanı, İstanbul’da Bodrum havası estirecek bu yaz belli ki. İçinde kebapçısından balıkçısına pek çok restoran var.

Mekanın işletmesi de, çok doğru bir seçimle, bu işte pek deneyimli Ergun Yıldız’a emanet. Mekanda herkesin dilinde aynı melodi; ‘ay ne özlemişiz ya’ diyerek kadehler kalkıyor, sürekli müzikle coşuluyordu. Herkes o kadar mutluydu ki, çalışanlar dışında kimse maske, sosyal mesafeyi umursamadı, herkes iki aşı oldu diye sarılıp öpüşmeye bile başlamıştı. İşte bunu yapmamak lazım!

Saat 24.00’te ‘kalkalım’ modu başladı bizim masada, paslanmışız belli ki. Kapıda korkunç bir trafik bu kez. İnsanlar akın akın mekana gelmeye devam ediyor; çünkü müzik bitse de eğlence devam. Resmen normalleşme yani! Tabii taksi yok! Kuruçeşme- Bebek hattı kilit. Neyse ki bir taksici ‘Nereye?’ demeden aldı bizi. Yol boyunca baktık, tüm mekanlar dolmuş taşmış. Kaldırımlarda bile masalar. Ne özlemişiz saat 21.00’den sonra dışarda olabilmeyi. Bu yaz Bodrum kopuyor olabilir ama İstanbul da farklı olmayacak belli ki.

Haberin Devamı

Robert de Niro ekimde inşallah…

İstanbul kopar gider demem boşuna değil… Birkaç gün önce de Nobu İstanbul açıldı. Ünlü oyuncu Robert de Niro ile Japon şef Nobu Matsuhisa’nın restoranı; 1994’te New York’ta açılan, yıllar içinde onlarca ülkede şubeleri oluşan ünlü bir Japon restoranı.. Şimdi de Baran Süzer’in girişimleriyle The Ritz Carlton İstanbul’da. Gittim, gördüm, tanıştım… Beşiktaş Stadı ve deniz manzaralı, iki katlı, havadar bir mekan olmuş.

Sade ama şık. Yemekler muazzam. Sahiden salataların sosları bile damak çatlatacak cinsten. Robert de Niro ayağını kırdığı için gelememiş ama ekimde İstanbul’da olacak. Nobu’nun hem İstanbul’daki hem de Ritz Carlton’daki yeme içme çıtasını yükseğe taşıyacağına şüphe yok, zira bu otele insanları çekecek bir mekan/yenilik epeydir yoktu.

Haberin Devamı

Türkiye’ye büyük heveslerle gelen ama bize, tüketim hızımıza ve ülkemizin ilginç dinamiklerine alışamayan markalar kaçarak gitti hep. İnşallah Nobu da kaçmaz! Bu yeme içme turizmi açısından çok önemli. Malum, turizmin canlanmasının yolu gastronomiden geçiyor.

Maskeyi atar mısınız?

Bazı uzmanlar diyor ki, rakamlar böyle iyi giderse ekimde maskeleri de atarız. Öyle kolay mı? Valla ben atamam! Virüslerin biri bitiyor, biri başlıyor. Bu kez Delta varyantı gündemde. Bu da bitse, bir süre sonra başka bir dalga virüs gizli gizli aramızda dolaşıyor mu dolaşmıyor mu bilemeyeceğiz. Yıllar önce aramızda maskeli dolaşan Japon turistlere döndük işte! ‘Bunlar ne diye maske takıyor’ diye bakıp dururduk onlara. Al işte aynı hale geldik. Gülme komşuna gelir başına! Aman bir süre daha siz de çıkarmayın maskelerinizi.

Babasına bak oğlunu al!

Bakın bir ‘serbest bırakıldı’ vakası daha... Bugüne kadar kadın şiddeti, kadın cinayeti ile ilgili davalarda serbest bırakılanlara isyan ediyorduk, bu kez bir magandayı konuşalım… Sözüm ona sosyal medya fenomeni olan Murat Övüç’ün oğlu olan Burakcan Övüç; elinde silah, arabada sağa sola ateş edip videosunu da sosyal medyasında yayınlıyor... Silahını doğrulttuğu yerde evler var üstelik. Ya da yoldan insanlar geçse ne olacaktı?

Bu kadar net ve basit: Sana ne lan

Neyse, bu ‘örnek’ şahıs ifadesini veriyor ve serbest kalıyor. Neden mesela? Birini yaralaması/öldürmesi mi gerekiyordu ille de? Bu magandalığın cezasının olması gerekmiyor mu? Teksas mı burası? Babası da “İki yıl önceki videoydu, düşmanlarımız yayınladı, gençlik hatasıydı” diye açıklama yapıyor. Babası ne ki, oğlu ne olsun? Bir süre önce kadınlara hakaretler etmiyor muydu bu baba? Sosyal medyasında küfürler eşliğinde millete ayarlar çekmiyor muydu? Hayır merakım şu: Kendilerinden birer kopya daha gerekli miydi gerçekten?

Sıradaki haber yükleniyor...
holder