Şirin SeverBu neyin kavgası yahu?

HABERİ PAYLAŞ

Bu neyin kavgası yahu?

Bir adam hastanede yaşam savaşı veriyor... Ama onun eski eşi kameraların karşısına geçmiş, ‘çocuğumu göstermiyorlar, kaçırdılar’ diye kaşlar bir karış havada açıklamalar yapıyor, insanları suçluyor. Oysa çocuk babanın evinde çıkıyor! Ne kadar ayıp ya. O çocuğa ne kadar yazık ya! En önemlisi de, çocuğunun babası hastanede yahu! Reha Muhtar ve Deniz Uğur arasındaki velayet savaşlarını ülke olarak takip ettik az çok. Kim haklı, kim haksız bilemem, böyle konularda ahkam kesmeyi de doğru bulmam çünkü iki insan arasında ne yaşandığını üçüncü bir kişi asla bilemez. O yüzden sonuca bakalım..

Haberin Devamı

Bu neyin kavgası yahu

15 yaşındaki Poyraz çocuğun velayeti babasına verilmiş. Reha Muhtar da, oğlu Poyraz’ı ilk günden beri Nilüfer’in kızı Ayşe Nazlı ile kardeş gibi büyütmüş. Poyraz bu süreçte babasının evinde kalmak istiyor, ablası Ayşe Nazlı da ona göz kulak oluyor belli ki. Bunda bu kadar delirecek ne var? Anne yanında kalması için mahkemeden karar çıkartmalar, ‘bana gelmeyecekse devlet himayesine verilsin’ demeler, psikolog talep etmeler... Kendi evi yerine devlet yurdunda mı kalsın çocuk? Şaşkınlık içinde izliyorum olanları; bir anne çocuğuyla ilişkisini nasıl bu şekilde yönetebilir? Önce anne mi psikolog desteği alsa acaba, sakin kalmak adına? Kusura bakmayın, anne değilim ama böyle anne olunmaması gerektiğini biliyorum. Neyse ki Reha Muhtar’ın durumu iyiye gidiyormuş, bir an önce sağlığına kavuşsun inşallah ve olaya el koysun o çocuğa yazık olmadan önce. Bu mevzu da ders olsun herkese, ille de çocuk sahibi olmalı mıyım, şart mıdır diye. Çünkü günün sonunda size değil, çocuklara yazık oluyor.

Bu neyin kavgası yahu

Cruise’la Yunan adaları

Hayatta yapılması gerekenlere bir çentik daha attım, yaşasın! İlk kez bir cruise’la seyahat ettim. Üstelik rotam uzun zamandır gidemediğim ve çok özlediğim Yunan adalarıydı. Nasıldı derseniz... Gemiye biner binmez, güvertede can yelekleriyle eğitim almak dışında her şey bir otelle aynı. Yüzen bir otelde tatil yaptığını düşün, tam öyle. Geminin güzel yanı ise her sabah ayrı bir adada gözünü açıyorsun. Evet, 5 günde 4 ayrı adaya giden Selectum Blu Cruises ile gerçekleşti bu seyahat. Rodos, Kos, Leros ve Samos adalarına kapıda alınan tek bir vize ile götürüyorlar. Bunu da Atina’dan alınan özel izinle yapıyorlar. Bağımsız gittiğinizde, 4 ayrı ada için 4 ayrı kapı vizesi almanız gerekiyor. Yani 75 Euro x 4. Ama bu gemi ile 4 ayrı adaya tek vize ile giriliyor. Adalara girişte de kontrole gerek olmuyor çünkü tüm işlemleri şirket sizin adınıza yapıyor. Yaz boyunca her perşembepazar Çeşme çıkışlı Yunan adaları turu yapan Selectum Blu Cruises’un bu turları 20 Ekim’e kadar devam edecek. 20 Ekim sonrası da Mısır turları başlıyor. Balkonlu, balkonsuz hatta suit oda seçenekleriyle fiyatlar değişiyor ama gemide yok yok! Bir executive şef bile var; Selami Altaş imzalı fine dining restoranlarda Uzakdoğu, İtalyan mutfağından örnekler de tadabiliyorsunuz. Yani fine dining ile cruise konsepti birleşmiş durumda. Hatta şahane suşi bile var gemide. Akşamları konserler, eğlenceler ayrıca casino deneyimi bile mümkün. Adalara indiğinizde, yine şirketin turları ile gezebilirsiniz. Daha ne olsun, dolu dolu adalar tatili...

Haberin Devamı

Bu neyin kavgası yahu

Haberin Devamı

Peki restoranlar ucuz mu?

Peki biz üç arkadaş gemiden iner inmez ne yaptık? Her adada bir günümüz var madem; limana en yakın araba kiralama şirketine koştuk. Minik bir araba kiraladık, sahibinin verdiği tavsiyeleri haritaya not ettik ve gezmeye başladık. Kos’ta vakit yoktu ama Rodos, Samos ve Leros’ta şahane plajlar gördük, lezzetli yemekler yedik. Özellikle Leros’ta kalbimizi bıraktık. Adanın o cool’luğu, tatlılığı, sade şıklığı anlatılmaz yaşanır ancak. Hele adanın en ünlü restoranı Mylos’ta torpille yer bulmamız keyfimizi beşe katladı. Zira buraya 2-3 ay önceden rezervasyon yapılıyor. Yemekler enfesti elbette, bu mekanlar boşuna efsane olmuyor. Fiyat performans dengesine bakarsak, gerçekten Türkiye’den daha hesaplı. En azından kazıklanma hissi yok. O yüzden malum Türk-Yunan restoranları karşılaştırmasına son noktayı koyuyorum: Tatil Yunan adalarında yapılır, net! Kimse kusura bakmasın, iyi olan kazansın. Bir kere daha ucuz, daha medeni, daha doğal ve daha temiz. Bizimkiler de şapkayı önüne koyup düşünsün bence, neden insanlar akın akın karşı kıyıya gidiyor diye. Bi’ zahmet!

Modern İzmir bu mudur?

Yunan adaları bize göre çok daha temiz dedim ya... Gerçekten öyle. Kıyılar temiz, deniz temiz, insanlar temiz. En dandik yerde tuvalete gir; yine temiz. Medeniyet farkı bu işte! Niye yazıyorum bunu? İzmir Otogarı’nın tuvaletini gördüğüm için! İzmir’den acil Didim’e geçmem gerekti, bir otobüs buldum ve otogarda tuvaleti kullanmak zorunda kaldım. Allahım o neydi öyle? Bangladeş’te bir otogardan bahsetmiyorum, İzmir’den bahsediyorum. Dökülüyor tuvalet! Alaturka tuvaletler, yerler su içinde, çantanı asacağın askı yok, tuvalet kağıdı yok. Özetle leş! Bir büyükşehir belediyesi, ‘modern İzmir’ dediği şehre o tuvaletleri nasıl yakıştırıyor sormak istiyorum. Sizin İzmir’e dair vizyonunuz bu mu sahiden? Otogarda bir yürüyen merdiven bile yok, ağır valizlerinizi beliniz koparak indirip çıkarıyorsunuz katlar arasında. Ayıp ya, ben utandım! Siz nasıl utanmıyorsunuz acaba?

Sıradaki haber yükleniyor...
holder