“Robert’in öğrenim ücreti 677 bin TL oldu!” Geçen gün okudum bu haberi… Öğrenim ücretlerinde rekor kırmış Robert Kolej. Hayırlı uğurlu olsun. Artık hiçbir rakama şaşırmadığım gibi buna da şaşırmadım. Çocuklu arkadaşlarımın çilesidir bu fahiş okul fiyatları. Yıllardır yana yakıla anlatıyorlar, ben dinliyorum. Hiçbir zaman da anlamadım. İnanılmaz paralar ödeyip çocuklarını özel okula yolluyorlar, bir de özel ders aldırıyorlar. “E özel ders aldıracaksanız, neden özel okula yolluyorsunuz?” dedim durdum ama konu hep “Çocuğun yok anlamazsın” noktasında kaldı.
İşte özel okulların yeni fiyatlarını görünce, bir süre önce Famay Eğitim’in yöneticileri ile yaptığım sohbet geldi aklıma. Türkiye sermayesini yöneten, iş ve cemiyet hayatının önde gelen ailelerinin çocuklarını yurt dışındaki okullara yerleştiren, onları birer lider olarak yetiştiren bir kurum Famay. Tanıştığım an sordum; “Niye hem özel okul, hem özel ders?” diye. Eğitim danışmanı Fatma Demirtaş dedi ki; sistem sorunlu! “Kimi zaman öğretmen yetersiz kalıyor, kimi zaman aile ilgisizliği, kimi zaman ergenlik, kimi zaman ilgi alanlarının farklı olması bu çocukların özel ders almasına neden oluyor. Kişiye ve beklentiye özel tasarlıyoruz dersleri...”
Eleştirel düşünceden analiz yeteneğine, yabancı dilden stres yönetme becerisine kadar her konuda eğitiyorlar çocukları. Yaptıkları, bir nevi hayat koçluğu. Famay Eğitim, 20’nci yaşını kutluyormuş meğer. Sayısız öğrenciyi başarılı iş insanı olarak yetiştirmişler. Kiminin ailevi sorunlarına rehberlik yapmışlar, kimini aile baskısına rağmen başarılı olduğu alana yöneltmişler. Hatta öyle çocuklar varmış ki aralarında, kimi hiç otobüse binmemiş, kimi hiç lahmacun yememiş. “Hadi canım” dedim bunu duyunca. Lahmacun yemeyen insan mı olur?!! “Şirin Hanım, sırça köşkünde, hayata karışmadan yaşayan öyle çocuklar var ki inanamazsınız” dediler. Ne sorunlar, ne hikayeler anlayacağınız. Anladım ki bu ülkede hem çocuk zor, hem eğitimleri!
Bunun adı kilo terörüdür!
Geçen gün ünlü şef Refika Birgül’ün mutfağındaydık... Mahalle esnafını aynı çatı altında toplayan, onları dijitalle tanıştırıp gelir elde etmelerini sağlayan Getir Çarşı’yı konuştuk; Refika’nın mahalle esnafından aldığı ürünlerle pişirdiği yaratıcı yemekleri tattık. O kadar çok yedik ki, galiba kendimizi rahatlatmak için bir taraftan da kilolardan dert yanmaya başladık meslektaşım Şelale Kadak ile.
“Yaa çok lezzetli ama hamur işi yememek lazım” diyerek her şeyi ağzımıza attık, “Off göbeğim çok şiş bu ara” derken birer tabak daha istedik. “Gluten ve şeker fena” diyerek bütün tatlıları denedik. En sonunda hepimizden kıdemli Elçin Yahşi dayanamadı ve “Hem her şeyi yiyorsunuz hem de söyleniyorsunuz! Zevkle ve iştahla yemek yiyenleri de terörize ediyorsunuz” diyerek kalayı bastı bir güzel. Ağzımıza anne terliği yemiş gibi olduk ikimiz de! Yüzde yüz haklıydı Elçin. Sadece biz değil; her masada, herkes yapıyor bunu. Kilo terörü yaratıyoruz resmen! Kilolu birine küçümseyici ifadeler de dahil buna, aşırı zayıflamış olana hayret cümleleri kurmak da.
Birkaç gündür Türk halkı olarak sosyetik güzel Süreyya Yalçın’a üzülüyoruz mesela. ‘Aşırı zayıflamış’, ‘Ayy ne olmuş buna böyle’ diyerek. Evet, bu cümleler ağzımızdan otomatik olarak dökülüyor ama kendimizi biraz terbiye mi etsek acaba? Yalçın da dayanamamış, üzülenler için açıklamış yapmış zaten; “Doktor kontrolündeyim, gayet sağlıklıyım ve mutluyum” demiş. Her anoreksiya gibi iyi olduğunu düşünüyor demek ki. (Bak yine yaptım, ağzıma terlik!) Allah’tan kocası, dünya kadar parası var da, bizim elimize kalmadı kadın. Artık üzülmeyi bırakalım. Ha bir de; artık masalarda göbekti, kiloydu konuşmayalım, başkalarının lokmasını kursağında bırakmayalım.
‘Yaşına göre’ ne demek?!
Jennifer Aniston “Yaşına göre çok iyi görünüyorsun” lafına çıldırıyormuş. Zira ona göre bu, yaş ayrımcılığıymış. Doğrusu “Çok iyi görünüyorsun” olmalıymış. Yüzde yüz haklı. Geçenlerde havalimanındayım. Pasaport kontrolündeki kadın görevli bir pasaporta bakıyor, bir bana. Dedim ki ‘Acaba başım belada mı?’ Nihayet kafasını kaldırınca “Yaşınıza göre baya genç görünüyorsunuz, maşallah” dedi, sevinsem mi üzülsem mi karar veremedim. Sonra sinir olmaya karar verdim! İlk başta güzel iltifat gibi geliyor ama aslında moral bozucu. “Yaşlısın ama göstermiyorsun” diyor resmen. Yukarıda bahsettiğim kilo terörü gibi, bu da yaş terörü. En iyisi kimse kimseye bir şey demesin, herkes herkesi kendi haline bıraksın.
Kafamda bazı deli sorular
- Bir tarafta şarkıcı Anitta’nın tangasıyla Boğaz’da yaptığı danslar… Diğer tarafta “86 yaşındayım tahrik oluyorum, böyle giyinmeyin” diye sokakta gördüğü kıza ayar çeken dede! Kozmopolit toplum dedikleri böyle bir şey mi?
- Oteller, restoranlar doldu taştı, özel uçaklar havalimanına sığmadı, müthiş tanıtım oldu tamam da.. UEFA’nın Şampiyonlar Ligi karşılaşmasından önce yayınladığı ‘İstanbul’da taksi yolculuğundan kaçının’ uyarısı ne olacak? Ders çıkaran oldu mu acaba?
- Şarkıcı Betül Demir’e geçen gün sormuşlar; “Sezen Aksu sahnelere geri dönse kimler işsiz kalır?” diye. O da demiş ki, “Keşke dönse de hepimiz limon satsak!” Verilecek en güzel cevabı vermemiş mi?
- Tuğba Özerk “Yaz benim yüzümden geç geldi, güzel bir şarkı çıkarmam bekleniyordu, işte o şarkı geldi” demiş. Bu kadar iddialı konuşunca ‘Sahibinden Satılık’ isimli şarkısını açtım, dinledim. Vardığım sonuç şu: Yaz gelmese olur mu?