Şirin SeverSen bir anneysen, orada ölen de bir baba!

HABERİ PAYLAŞ

Sen bir anneysen, orada ölen de bir baba!

Çok acayip bir hikaye bu... Yazarmış Eylem Tok, hiç duymadım. Kocası da ünlü bir estetik doktoru, Bülent Cihantimur. Önceki gün, 16 yaşındaki oğulları T.C. annesine ait Porsche aracı izinsiz alıyor ve alkollü şekilde kullanıyor. Kaza yapıyor ve 5 kişiye çarpıyor. T.C. annesini arıyor ve yardım istiyor. Eylem Tok da olay yerine geliyor, kime ne oldu bakmadan, oğlunu Mısır’a kaçırıyor. Bu aklı veren de avukatlarıymış. Zira Mısır’da suçluyu iade etme anlaşması yokmuş. (Dedikodular böyle) Annenin yurt dışına çıktıktan yani çocuğunu güvene aldıktan sonra yaptığı açıklama daha da acayip. Özetle şöyle şeyler söylüyor:

Haberin Devamı

Oğlumun bizden habersiz arabamla çıkmasının sorumlusu benim.

Bir anne olarak oğlum darp edilir mi, başına bir şey gelir mi, ne olduğunu anlayana kadar yurt dışına çıkarmak istedim.

Mağdurun öldüğünü dahi bilmiyorduk.

Annelik içgüdüsü, lütfen beni de anlayın.

Kendim ve oğlum adına özür diliyorum. Birincisi; bu özrün hiçbir kıymeti yok çünkü kazada bir çocuk babası Oğuz Murat Acı hayatını kaybetti. Orayı geçelim. Açıklama -belli ki- avukat eliyle hazırlanmış dört dörtlük bir mağdur edebiyatı. ‘Çocuğum değil ben suçluyum’ hesabı! Kimse etkilenmedi, orayı da geçelim! Gelelim asıl meseleye... Dün gece bir yemekteydim ve bütün gece masada bu olay tartışıldı. ‘Her anne baba aynısını yapar mıydı?’ sorusu atıldı ortaya. Muhtemelen yapardı! Eğri oturalım doğru konuşalım; hiçbir anne baba 16 yaşındaki çocuğunu hapse yollamak istemez, başına ne geleceğini bilmeden öylece durup beklemez. Peki buna hak mı verelim? Asla! Giden bir can var, işin içinden öylece sıyrılmaları kabul edilemez. Daha da fenası şu; anne oğul havalimanında tatile çıkar gibi şen şakrak. Görüntüleri izleyince ‘pes’ dedim. Ölen var mı bilmesen, sadece kaza yapsan bile sarsılırsın biraz be, yuh! Anne ‘Mağdurun öldüğünü bilmiyorduk’ diyor ya...

Yahu nasıl bir insanmışsın ki, ölen yaralanan var mı bakmadan, ambulans çağırmadan kaçmışsın oradan? Nasıl bir umursamazlıktır bu? Ayrıca nasıl bu kadar çabuk organize olup o uçağa binildi acaba? Bu da ayrı bir soğukkanlılık gerçekten. Sözün özü; o çocuk gelmeli, paşa paşa cezasını çekmeli, kimseye kötü örnek olmamalı, adalet terazisi bozulmamalı. Evlat yetiştirmek de böyle olmamalı zaten!

Haberin Devamı

Sen bir anneysen, orada ölen de bir baba

FARZ ET Kİ SEN YOKSUN...

Türkiye’nin en zengin ve güçlü isimlerinden biri ama o daha çok koleksiyonerliği ile tanınıyor. Öyle ki, uluslararası otoriteler tarafından ‘sanat dünyasının en önemli 100 kişisi’ arasında sayılıyor. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç’tan bahsediyorum. Müthiş bir sanat koleksiyonu var. Eski kitaplara meraklı. Ayrıca Osmanlıca ve eski Yunanca bilen derin bir entelektüel. Detayları geçersek; Ömer Koç’un eşsiz sanat koleksiyonunun bir kısmını Dolapdere’deki sanat müzesi Arter’de görmek mümkün. Küratörlüğünü Selen Ansen’in yaptığı serginin adı; Farz Et Ki Sen Yoksun…

Bu isim, Ömer Hayyam’ın Rubailer’inde yer alan bir dizeden seçilmiş. 400’e yakın sanatçının 600’ü aşkın eserini bir araya getiren sergi için şöyle deniliyor: “Geçmişe ve bugüne ait sayısız sanat eseri ve işlevsel nesne, envai çeşit yüzey üzerinde birbirleriyle ittifaklar kurmakla meşgul…”

Haberin Devamı

Tam da böyle! Sergi; resimler, fotoğraflar, heykeller, kitaplar, nadide eserler, mobilyalar hatta ünlü isimlere ait aforizmalarla donatılmış. Hayran kalmamak elde değil, tek kelimeyle müthiş! Kendinize bir iyilik yapın ve Arter’deki bu sergiyi mutlaka görün. Ama en az iki saatinizi ayırın! Perşembe günleri ücretsiz gezebileceğiniz sergi, 29 Aralık 2024 tarihine kadar sürecek.

Sen bir anneysen, orada ölen de bir baba

Kötülüğü görmezden gelmek!

Yandaki fotoğrafa bakan herkes, çocuğuyla doğanın içinde, çok mutlu bir annenin fotoğrafını görüyordur ama işin gerçeği, kötülüğün fotoğrafı bu! 5 dalda Oscar’a aday ‘İlgi Alanı- The Zone of Interest’ filminden bir kare görüyorsunuz. Jonathan Glazer imzalı film; Yahudi soykırımına farklı bir gözle bakmayı seçmiş. Nazilerin milyonlarca Yahudi’yi gaz odalarına yolladıkları Auschwitz kampının içini, oradaki insanları, işkenceleri anlatmıyor bu kez. Kampın komutanının, hemen bitişikteki lojmanını izletiyor bize! Biz içerde olanları sürekli tüten bacalardan, insan çığlıklarından, havlayan köpeklerden ve bağrışmalardan anlıyoruz. Duvarın hemen ardındaki lojmanda ise bunlar kimsenin umurunda değil. Komutan ve ailesi mutlu bir hayat sürmekte. Yeşillikler içinde bir bahçe, bal yapan arılar, oyun oynayan, havuza giren çocuklar, çocuklarına masal okuyan bir baba, ekilen gıdalar, günlük rutinler, sıradan işler...

Sen bir anneysen, orada ölen de bir baba

Yanı başında insanlar hiç yakılmıyormuş, sorsan ‘o da nerden çıkmış’ diyecekleri bir hayat. İnanılmaz bir bakış açısı ve izlemesi epey sarsıcı. İnsan nasıl bu kadar umarsız ve duyarsız olabilir dedirtiyor. Sessiz kaldıklarımıza, görmezden geldiklerimize kallavi bir eleştiri aynı zamanda. Hepimiz, yanı başımızdaki pek çok kötülüğü görmezden gelmiyor muyuz sonuçta? Enfes bir film ama epey ağır akıyor. Nuri Bilge Ceylan filmleri bile yanında hızlı kalır! Ama tartışmaya açtığı konu açısından izlenmeye değer. Bakalım Oscar jürisinin ‘ilgi alanı’na girecek mi?

Sıradaki haber yükleniyor...
holder