Bülent Ersoy’un Nişantaşı’ndaki kürkçüsü geçtiğimiz ay Instagram sayfasında Diva’nın kürklü fotoğraflarını paylaşınca, hayvanseverler ortalığı ayağa kaldırmıştı. Bülent Ersoy bana telefonda “Onlar yeni değil, eski. Uzun zamandır kürk almıyorum, almayacağım” demişti. Reklam için kullanıldığını, nefret unsuru haline getirilmeye çalışıldığını, boşuna linç edildiğini saatlerce anlatmıştı. Hak vermiştim... Sonrasında kürkçüsü ile arasına mesafe koydu. Hatta yardımcısını yollayıp eşyalarını toplattı... Ama öğrendim ki, kürkçüsüne tekrar gidip gelmeye başlamış. Demek ki insanın en büyük düşmanı yine kendisi. Diva’yı yakında yeni model kürklerle görürsek şaşırmayalım. Huylu huyundan vazgeçmiyor işte...
BEN BUNU SEVDİM
Fazıl Say ile eşi Ece Say’ın bir röportajını okudum. Evlenmelerine rağmen evlerini birleştirmediklerini, hâlâ sevgili gibi yaşadıklarını, birbirlerine sırt çantaları ile gidip geldiklerini söylüyorlardı. Bu durum inanılmaz hoşuma gitti. Onların yaşantısına yakın, aynı evde ama ayrı katlarda yaşayan 10 yıllık evli bir arkadaşım geldi aklıma. Hemen telefona sarılıp anlattım okuduklarımı.
Aynen şöyle söyledi; “Bizim tutkumuzun, hâlâ aşık oluşumuzun, birbirimizi gördüğümüz zaman heyecanlanmamızın sırrı bu. Aynı çatı altında kendimize ait yaşam alanlarımız var. Ayrı odalarda uyuyoruz. Birbirimizi özleyince buluşuyoruz. Sinema günleri yapıyoruz. Ve en önemlisi hâlâ mesajlaşıyoruz.” Kimilerine göre bu durum tuhaf gelse de insanın kendine ait bir yaşam alanının olması güzel.
MEHMET ALİ’Yİ RAHAT BIRAKIN
Kaçış sendromu hastalığı nedeniyle 2 yıldır sıkıntılı günler geçiren, 258 gün yoğun bakımda kalan Mehmet Ali Erbil geçtiğimiz temmuzda taburcu olmuştu. Pandeminin de etkisiyle evinde inanılmaz stabil hayat sürüyordu. Çocukları ile dahi sadece görüntülü konuşuyordu. Fakat son bir haftadır ne zaman Mehmet Ali Erbil’in story’sine baksam; evinde sürekli birileri! Kısır yapıp gelenden tutun da pasta getirenine kadar.
Birçok ülkenin kapıları koronadan dolayı hala kapalıyken Mehmet Ali Erbil’in evi ardına kadar açık. Hatta geçtiğimiz gün bir grup arkadaşıyla balıkçıdaydı. Gözümün önüne kızı Sezin’in, Mali yoğun bakımdayken dua istemesi geldi... Mehmet Ali Erbil kimseyi kolay kolay kıramaz biliyorum. Ama şu pandemi sürecinde ailesinin bu işe el koyması, dostlarının da özenli davranıp uzak durması şart...
AYRILIK ACISI İLE YANIYOR
Oyuncu Mustafa Uğurlu uzun süredir birlikte olduğu sevgilisinden ayrılmış. İlişkisine dair hiç konuşmayan, kız arkadaşının adını soran muhabirleri tersleyen oyuncunun dili terk edilince çözülmüş. Yaşadığı acıyı ‘Aşk vurgunuyum’ diye özetlemiş. Üzdüğü sevgilisinin gönlünü almak yerine, kendi yarasını sarmak için inzivaya çekilip Gümüşlük’e yerleşmiş. Sevgili Mustafa Uğurlu’ya küçük bir tavsiye; kadınlar kabuğuna çekilip bekleyen adamı değil, yarasını sarıp sarmalayanları seçer.
Bir kadın sessizce, kavga gürültü etmeden gittiyse demek ki, sizin açtığınız yara derin. ‘Özledim’ diyerek bir mesaj atın. Yanına gidip onu ne kadar sevdiğinizi anlatın. Belki bunları ‘Ergenler yapar’ diyeceksiniz ama ‘ergenlik’ insanı genç tutar unutmayın. Eğer bunu bugün yapamazsanız, sizin açtığınız yarayı saracak biri mutlaka çıkar. Ve o zaman daha çok üzülürsünüz.
ANMA TÖRENİ ASLA YETMEZ
Günlerdir dilimde Kayahan şarkıları... Özlediğim biriyle özlem giderir gibi mırıldanıp duruyorum. Hatta evimdeki CD'leri arabama taşıdım, sahilde tur atarken dinliyorum. Büyük usta ile muhabirlik dönemlerimde sık sık telefonda konuşurduk. İnanılmaz hayat tecrübeleri olan, filozof ruhlu bir insandı Kayahan. Kızı Beste de yakın arkadaşım. Ama kimse kusura bakmasın; böyle büyük bir ustanın ardından ne eski eşi İpek, ne de Beste, anma töreni düzenlemek dışında bir şey yaptı. Yapılabilecek onca proje varken üstelik.