Bir şehir çocuğu olarak bilmiyordum ama fıstık ağacı yetiştiren çiftçinin bilmesi gerekir, onlar niye bilmiyormuş? Nestle ve TEMA Vakfı’nın “Fıstığımız Bol Olsun” projesini dinlerken şaşıp kalıyoruz. Fıstık ağacının dişisi ve erkeği olurmuş. Erkeği meyve vermez, teke gibi kokarmış. Üreticiler bu “işe yaramayan” erkek ağaçları kesiyormuş. Tabii döllenemeyen dişiler de fıstık veremiyormuş! Bu projede bunu öğretmiş, kümes metodu -14 dişi ağaca bir erkek ağaçgerekliliğine ikna etmişler de polenler uçuşmaya, dişi ağaçlar döllenmeye başlamış! Fıstık ağacı, en üst yapraklarında verirmiş meyveyi. Dibine kadar da çapa yapılmazmış. Gübre ve ilaç konusunun da doğrusunu öğretip uygulama yaptıkları pilot bahçelerde verimi iki-üç yılda üç katına çıkarmışlar. Şimdi öteki bahçelerin sahipleri de gelip uygulamak istiyormuş aynı yöntemleri. Nestle’nin DAMAK adını verdiği fıstıklı çikolatanın İstanbul’da taaa 1930’da üretime başlamış bir klasik ürün olup, sütlüden sonra en çok satılan olduğunu ve başka ülkelerde fıstıklı çikolata olmadığını öğrenmek de ilginçti. Nestle, işin uzmanı TEMA’yı maddi olarak destekliyor, fıstık üreticisi bilinçleniyor, fıstık ağaçları iyi bakılıp çok ürün veriyor. Biz fıstıklı çikolata yiyoruz, üretici para kazanıyor, Nestle ile TEMA da işe yaramanın mutluluğunu yaşıyor ve projeyi 4 yıl daha uzatıyor. Şu çikolata gerçekten mutluluk veriyor!
[[HAFTAYA]]
Gerçek olmak için fazla güzel
Önce o bana geldi. İstanbul’da, benim orada, Galata’da buluştuk Gülşah’la. İki gül, gülü konuştuk! Bana Isparta’yı, gül bahçelerini, fabrikayı, gülsuyunu, gülyağını anlattı. Hele gül hasadından o kadar etkilendim ki, çuvallarla getirilen gül tepeciklerine atıvermek istedim kendimi. Bu kez ben gittim Isparta’ya; gül bahçelerini gezdik, gül topladık, gülsuyu ve gülyağının nasıl yapıldığını gördük. Gülşah’ın yaptığı işe, Gülsha’ya hayran olmakla kalmadık, Isparta’ya hayran olduk! Tepeler, dağlar... Yemyeşil bir doğa, masmavi bir göl, bunların üzerinde pembe lekeler: gül! Uçaktan inip fabrikaya giderken lavanta tarlalarına hayran kaldık önce. Sonra pamuk zannettiğimiz haşhaş tarlaları... Beyaz ve mor.
Rüya gibi...
Ardından yöreye özgü bir gül türü olan rosadamascus... Çalılıkların üzerinde, pembebeyaz küçük ve kokulu güller... Mayıs ayında 15 gün süreyle açıyor. Sabah toplamazsanız ertesi güne soluyor. Toplanıyor, kıl çuvallara doldurulup fabrikaya getiriliyor. Yaprakları damıtılıyor, suyu ve yağı çıkarılıyor. Kozmetikte gülyağı vazgeçilmez bir ana madde. Gülsuyunun faydaları da saymakla bitmiyor: Sakinleştirici, temizleyici, nemlendirici... Göl kıyısında gezecek, tepelere vurup gül bahçelerini turlayacak, papatya ve gelinciğin süslediği meralarda otlayan keçileri, inekleri sevecek, mis gibi temiz havayı ciğerlerine çekecek, bu güzel ülkeni bir daha seveceksin! Tabii en güzeli, 500 kilo gül yaprağından oluşan yatağa kendini atıp öyle bir yuvarlanacaksın ki içinde dert, tasa kalmayacak! Ve döndüğünde düşüneceksin: Bu bir rüya mıydı?