Erhan Altunay

05 Mayıs 2021, Çarşamba 11:40

Bahar ve bahar bayramları

Bu hafta da yine bahardan ve bahar bayramlarından söz ederek bahar inançları tamamlayalım.

Kapanma günlerinde her ne kadar baharı pencerelerden yaşasak da Anadolu’nun en önemli bahar bayramlarından biri de kapımızı çaldı; bu da hepimizin çok yakından bildiği Hıdırellez.

Kendimi bildim bileli Hıdırellez kutlamalarına şahit olurdum. Öyle abartılı kutlamalar olmazdı. Annem ve arkadaşları toplanırlar, bazen ateş yakarlar, ama mutlaka gülfidanı dibine bir şeyler gömerler, taşlardan evler yaparlardı; kapanma olmasaydı mutlaka bu sene de bu ilginç ritüeli kaçırmayacaklardı.

Hıdırellez Türk-İslam kültürünün en ilginç kutlamalarından biridir.

Türk kültüründe Nevruz sonrası bahar kutlamalarını değişik tarihlerde görmekteyiz. Örneğin Hunlarda ve Göktürklerde bu kutlamalar yaklaşık Haziran civarına denk gelmekle beraber, Kazak ve Kırgızlarda kutlamalar Mayıs başında yapılmaktadır.

Hıdırellez ile ilgili olarak yaygın olan inanç, önceleri Hızır ile ilgili bir gün olmasına rağmen, daha sonraları, Hızır ile İlyas'ı bir araya getiren bir kutlama haline gelmesidir.

Hıdırellez günü genellikle 5 Mayıs’ı 6 Mayıs'a bağlayan gece kutlanır. Bazı yörelerde 5 Mayıs bayram günü, 6 Mayıs Hıdırellez günü olarak kabul edilmekte ve törenler düzenlenmektedir. Hıdırellez günü (Rüz-ı Hızır) halk takviminde yazın başlangıcı olarak kabul edilir.

Türkler arasındaki halk takvimine göre bir yıl iki ana bölüme ayrılır. Hıdırellez gününden (6 Mayıs) 8 Kasıma kadar süren devre 186 gün olup Hızır günleri adıyla anılır. Bu dönem yaz mevsimi olarak adlandırılır. 8 Kasım'dan 6 Mayıs'a kadar süren ikinci devre kış devresi olup Kasım günleri olarak adlandırılmakta ve 179 gün sürmektedir.

05 Nisan 2021, Pazartesi 12:35

Eski takvimlerin arasında bir gezinti yapalım

Baharın gelişi ile birlikte, bu yazımızı da geçen hafta olduğu gibi bahara ayıralım ve eski takvimlerin arasında bir gezinti yapalım istedik.

Aslında kışın soğuklarının kırılması, doğanın canlanması ve yiyecek bulmanın kolaylaşması tüm toplumları etkilemiş ve baharın gelişinin hep özel olmasına neden olmuştu.

İçine girdiğimiz Nisan ay ise baharın bütün coşkusunu taşıyan ay olarak eski kültürlerde de önemli olmuştu.

Nisan adı belki de insanlığın en eski sözcüklerinden birinden gelir.

Türkçeye Süryani kültüründen geçen Nisan adına Babil takviminde ve İbrani takviminde rastlarız. Bugünkü takvimde Mart sonu, Nisan başına denk gelen bu ay, Tevrat’ta da kutsanmış, yılın ilk ayı olarak bilinmeye başlanmıştır.

Nisan ayının ve adının Musevi kültüründen değil de Mezopotamya’dan gelmiş olması daha da olasıdır. Özellikle de “arpaların olması” ve baharın gelişi ile ilgili olan Aviv ayının Babil zamanında bu isimle anılması da olasıdır. Özellikle Akad takvimindeki Nisannu ayı da bu görüşü desteklemektedir.

Batı dillerindeki April/Avril gibi bu ada verilen isimler ise “açmak”, hatta “çiçek açmak” anlamındaki Lâtince “aperire” fiilinden gelmektedir.

Bu bağlamda Nisan ayı birçok kültürün bahar bayramlarını da içinde bulundurur. Kökenini Tevrat’tan alan ancak eski bir bahar bayramı olan Pesah/Fısıh, yine aynı kökene bağlı ancak İncil’de farklı tanımlanan Paskalya da genelde bu ay içinde kutlanmaktadır.

21 Mart 2021, Pazar 13:37

Baharın gelişi her kültürde önemli

Baharın gelişi her kültürde önemli bir yer tutmuş, Kuzey Yarımküre kültürlerinde coğrafyaya bağlı olarak çeşitli tarihlerde kutlanmıştır. Her kültürde farklı isimler alan bahar kutlamaları sonuçta, insanlığın ilk döneminde kışın soğuğundan, karanlığından ve yiyecek sıkıntısından kurtulmasının da kutlanmasıdır aynı zamanda.

Aynı şekilde de havaların ısınması, günlerin uzaması, Doğa’nın yeşil bir örtü ile örtünmesi, çiçeklerin açması bizi de, şehirde betonlar arasında yaşayanları da etkilemektedir.

Artık İstanbul’da çok kısa süren bahar, yine de erguvanlarıyla, git gide azalan yeşillikleri ve ağaçlarıyla, hatta daha ılık esen lodosuyla bir başka güzeldir.

Eski tarım takvimine baktığımızda ise, baharın asıl müjdecisi, insanlık tarihi kadar eski olan ve 21 Mart’ta kutlanan ve gündüz ile gecenin eşit sürede olduğu ilkbahar ekinoksudur. Ekinoks ile beraber, artık bahar gelmiş, yeni bir dönem başlamış ve toprak çiçeklerle bitkilerle süslenmiş, hayvanlar Doğa’daki yerlerini almıştır. Doğa’nın canlanması yaşamın ölüme karşı bir kez daha zaferidir. Bu nedenle bu önemli gün birçok kültürde yeni bir yılın da başlangıcı olmuştur.

Bu önemli günü biz Türk kültüründe 'Nevruz' olarak kutlarız. Nevruz sözcüğünün ilginç bir etimolojisi vardır. Sözcüğü ilk incelediğimizde köken Farsçaya gider ve yeni anlamındaki “nev” sözcüğü ile gün anlamındaki “ruz” sözcüğünün birleşmesini görürüz. Sözcük her ne kadar “yeni gün” anlamına gelse de daha eskilere, Pers dilinin kadim zamanlarına gidersek roz sözcüğünün, gün ışığı ve daha da eskisinde ışık sözcüğü ile olan ilişkisini görürüz. Belki de Nevruz kadim zamanlarda her bahar yeniden canlanan ışığı anlatmaktaydı. Dünya yepyeni bir ışıkla aydınlanıyor, yaz geliyordu…

Zaten İran kültürünün ilk dönemlerinde beri bu kutlamaları görürüz.

Kuzey Yarımküre kültürüne ait her kültürde gördüğümüz gibi Türkler de baharın gelişini coşkuyla kutlamışlardır. Her ne kadar bu bahar bayramı günümüze Nevruz adı ile gelmiş olsa da bazı Türk topluluklarının ekinoks zamanı kutlanan adı unutulmuş kadim bir bahar bayramı da olduğu bir gerçektir.

Zaten Bayram sözcüğü bile Divan-ı Lugat’it Türk’te “Bedhrem, halk arasında gülme ve sevinme, bir yerin ışıklarla ve çiçeklerle bezenmesi ve orada sevinç içinde eğlenilmesidir” diye tanımlanmaktadır. Bahar da Doğa’nın çiçeklerle bezenmesidir, bu da bayram ile bahar arasındaki bağlantıyı göstermektedir.

12 Mart 2021, Cuma 11:10

Sahaflık mesleğini yaşatmaları gerekiyor

Geçtiğimiz günlerde, çok önemli bir dayanışma örneği sosyal medyada ilgi gördü. İzmir’deki sel felaketinde dükkânını sel basan bir sahaf için kampanya başlatıldı ve okuyucuların katkısı ile dükkân yenilendi. Bu sayede, eski giden kitaplar geri gelemeyecekti ama bir sahaf yeniden okuyucularını kitaplarla buluşturacaktı.

Sahaflık bazen üzerine düşünmesek de bizim kültürümüze yer etmiş önemli bir meslektir.

Sahaf sözcüğü bize Arapçadan gelmiştir ve “kâğıt ya da kitap satan tüccar” anlamındadır. Sahafın kökeni içinde bize sahife sahife ulaşan o kitapların kokusu vardır.

Osmanlı tarihi içinde sahafların yeri her zaman önemli olmuş, âlimlerin ilgi odağı olan sahaflar büyük saygı görmüşlerdir.

En eski dönemlere baktığımızda, daha Orhan Bey zamanında Bursa’da camilerin çevresinde ve avlusunda ilk sahafları görürüz.

Bursa sahafları aslında o kadar meşhurdur ki hiç umulmadık bir yerde karşımıza çıkar; hatta önceleri sahaflık yapan ünlü simyacı Nicolas Flamel bile Bursa’da görülmüştür.

Sahaflar imparatorluğun yeni başkenti Edirne’de de bulunduktan sonra sonunda İstanbul’a gelmişlerdir. Yeni başkentin ilk dönemlerinde bazı sokaklarda ve cami avlularında sahafların varlığı bilinmektedir.

Devrin namlı sahafları daha sonra Kapalıçarşı’da yerleşmişlerdir. Önceleri dağınık bulunan sahaflar sonunda çarşıda bir sokağa yerleştiklerinde burası “Sahaflar Sokağı” diye adlandırılmıştır. Bugüne adı gelmeyen Sahaflar Sokağı, İç Bedesten’in önünde Şark Kahvehanesi’nin karşısında halen Halıcılar Sokağı’nın olduğu yerde bulunmaktaymış ve devrin meraklıları buraya ziyareti ihmal etmezmiş.

01 Mart 2021, Pazartesi 14:23

Mart ayı dert ayı

Daha Şubat ayını yeni yazıvermişken Mart ayına giriverdik bile. Bize artık baharın gelişini müjdeleyecek olan Mart ayı, aynı zamanda coğrafyamızın yok olan kışların anılarını da getirir.

Mart ayı eskiler tarafından “Mart ayı dert ayı” gibi bir sitem ile anılsa da baharın coşkusu ile en sevilen aylardan biridr.

Mart ayı Kuzey Yarımküre’de her kültürde farklı bir şekilde algılanmıştır.

Mart ayına adını veren Romalılar, baharın gelişi ile savaşa hazırlandıklarından yılın bu ilk ayına Savaş Tanrısı Mars’tan ötürü “Martius” demişler. Öyle ya havalar ısınına kar yolları kapatmaktan vaz geçince Tiber nehrinin öteki tarafında bulunan talim alanı Campus Martius’ta savaşa hazırlanan askerler için Mars adına savaş vakti geldi demektir. Hemen 21 Mart’taki ekinoks sonrası kutlanan Tubilustrium kutsal trompetlerle ve arınma ritüelleri ile gerçekleştirilmekle birlikte savaşa hazırlık seremonisi olarak da önemli idi.

Baharın gelmesi o kadar önemli idi ki Mart her zaman senenin ilk ayı olmuştu. Ancak Mart bu ayrıcalıklı konumunu MÖ 450 civarında Ocak ayına kaptırdı ve bu konum Avrupa’da da 16.yy da tam kesinleştirdi.

Oğuzlar da Romalılar gibi bahar ile savaş mevsimini bir arada düşünürlerdi. Eski Türk toplumlarında ilginç bir adet vardı. Bahar zamanı, büyük bir ateş yakılır ve bu ateşin içine bir parça demir atılırdı. Bu demir parçası tam tavına gelince yine demir bir örs üzerinde dövülürdü. Cemre inancına da benzeyen bu âdete göre bu demir havayı ve suyu ısıtır, kışın soğuklarını kovardı.

Oğuz geleneğinde savaş zamanını ve özellikle de savaş dönüşlerini bu zamana getiriler, dönüşlerini bu törenle birleştirirlerdi.

Mart ayının Türk kültüründeki asıl önemi ekinoks bayramı yani Nevruz’un bu ayda olmasıydı. Nevruz artık başka bir yazımızın konusu olsun deyip Mart ayının üzerine biraz daha bakalım.

19 Şubat 2021, Cuma 09:53

Bahar mevsiminin ilk müjdecisi

Bu sene Şubat ortasına, İstanbul’da yüzünü artık çok nadir gösteren kar damga vurmuş olsa da Şubat eski tarım takviminde bahar mevsiminin ilk müjdecisi olarak anılırdı.

Şubat ayı eski Rumi takvime göre yılın on ikinci de son ayı idi; yeni yıl Mart ayında başlar. Eski Arami takviminde ise on birinci aya Şabat denildiği için bu ay adı bizdeki Şubat ayına geçmiştir. Takvimler Şubat dese de halk arasında bu ayın adı hep Gücük olarak söylenegelmiştir.

Şubat aslında şansız bir aydır. Eski Roma takvimi güneş yılına tam uymuyordu ve bir ayda oynama yapmak gerekiyordu. Takvimde yılbaşı Mart ayının ilk günü olduğundan, Şubat son aydı. Romalılar son ayla oynamayı tercih ettiler ve böylece Şubat dört yılda bir 30 kalan yıllar 29 gün çeker oldu.

Bu değişiklik de çok uzun sürmedi. Yılın beşinci ayı olan Quintilis, Julius Cæsar adına onun adını alınca kendine bir ay isteyen Augustus yılın altıncı ayı Sextilis’i (Ağustos) almış ancak bu ay 30 gün çektiği için Cæsar’dan daha düşük olacağını düşünerek Şubat’tan bir gün alarak bu aya koydu. Bu nedenle Şubat bir gün daha eksilerek dört yılda bir 29 kalan yıllar 28 gün çekerken, Temmuz ve Ağustos ayları arka arkaya 31 gün çeker.

İngilizcede “February”, Fransızcada “Février” diye adlandırılan Şubat ayı aslında Latin kültürünün çok eski zamanlarından kalma, kökeni unutulmuş Februa diye bir sözcükten gelir. Bu sözcük de “arınma, temizlenme “ritüelleri ile alakalı bir sözcüktür; kökeni tartışmalıdır, Etrüsk ya da Sabin dinden gelmiş olabileceği söylenir. Sonradan bu sözcükten Tanrı ve Tanrıça isimleri türetilmiştir. Büyük olasılıkla Fabruar, Bahar’ın yenilenme anlamı ile alakalıdır. Romalılar da bu aya “februarius mensis” diyerek “arınma ayı” olduğunu onaylamışlardır.

ZATEN BÜTÜN KÜLTÜRLERDE DE 'BAHAR' BİR YENİLENME VE YİNELENMEYİ ANLATMIYOR MU?

Kış mevsiminin tam da ortasında bahardan söz etmek garip görünse de eski insanlar, günlerin artık iyice uzaması ve hayvanların yavrulamaya başlaması ile baharın çok da uzak olmadığını takvimlerine işlemişler.