Çağın en büyük sorunu zayıflamak. Herkesin en büyük derdi. Kilo vermek, sağlıklı olmak elbette iyi bir şey ama doğru yollarla olacaksa! Kimse boğazını tutamıyor, kimse spor yapmak ve yorulmak istemiyor ama zayıf olmak istiyor.
Nasıl olacak bu peki? Zayıflama iğneleriyle elbette! Şeker hastalarının kullandığı malum iğnelerden bahsediyoruz, evet. Yeni moda bu. Doktora danışmadan alıp kullanan o kadar çok ki... Hatta Türkiye’de çok pahalı olduğu için yurtdışından getirenler var. Daha geçen gün, bu iğnelerden kullanan bir tanıdıkla sohbet ettim. 30 kiloya yakın kilo gitmişti adamdan, üstelik yurt dışından çok uygun fiyata alıyordu iğneleri, ben de gaza geldim haliyle... Detayları sordum, uzmanların açıklamalarını okudum ve sonuç: Vazgeçtim. Korktum çünkü. İlerleyen yıllarda bana nasıl bir zarar vereceği belli değil. Uzmanlar bas bas bağırıyor; “kontrolsüz kullandığınızda pankreas zarar görüyor, hatta mide felcine neden oluyor!” Ayrıca, verilen kilolar hızla geri alınıyor. Gel de bile bile kullan şimdi... Ama kullanan çok işte! Hatta bu iğneleri kullanan ama “Diyetisyene gidiyorum” diyenler bile var! Ayda 12 kiloyu diyetisyenle vermek ne demek yahu, öyle kolay mı o işler? Yersen işte! Neyse bütün bu girizgahı neden yaptığım belli... Demet Akalın da bu zayıflama iğnelerinden kullanıyormuş ve ölümden dönmüş. Açıklama yaptı; “Bu iğne aslında obezler için kullanılan bir şeker ilacı. Ben en düşük dozda kullandım ama kusmaya başladım, halsizlik yaşadım. Zehirlendim sandım ama ilacın yan etkileriymiş. Aman dikkat! Yoğun bakımlık olan, hafıza kaybı yaşayanlar varmış. Kimseye tavsiye etmiyorum...” Demet Akalın’ın bu açıklamayı yapması önemli; bir nevi kamu spotu da diyebiliriz. Duyanlar belki silkelenir ve kendine gelir. Birkaç ay zayıf kalmak uğruna, sağlığından olmaya değer mi? Tutacaksın boğazını, diyet ve spora yükleneceksin. Hiçbir güzellik eziyet çekmeden olmuyor sonuçta. Bütün bu olanları okudukça geldiğim nokta budur. Sağlığımdan olamam, kimse kusura bakmasın, beni seven de şişman sevsin ayrıca.
Sayın yogi başka yer mi yok?!
Mardin’in Savur ilçesindeki 1700 yıllık Süryani kilisesinde 20 kişilik bir grup yoga yapmış. Matları sermişler yere, sunak önünde başlamışlar yoga yapmaya, sonra da sosyal medyada paylaşmışlar. Tabii ortalık ayağa kalkmış; ‘ibadethanede bu ne?’ diye. E haklı bir tepki bence de. Hürriyet’ten sevgili Fulya Soybaş da işin peşine düşmüş, iznin kiliseye bakmakla görevli kişiden alındığını öğrenmiş; vakıf yöneticilerinin haberi yokmuş. Gelen kişiler “meditasyon yapacağız” demiş, köydeki görevli de ‘meditasyondan kasıt ne’, tam anlayamadığı için dua edecekler sanıp buyur etmiş. Geçen yıl da Eda Taşpınar bir otelin içindeki tarihi mescitte moda çekimi yapmıştı, o da tartışma çıkarmıştı hatırlarsanız. Kimsenin amacı saygısızlık değil, çok eminim. Olan biten ruhani bir ortam arayışındandır ya da ibadethanelerde nasıl davranılacağı bilinmiyor olabilir... Ama bazı şeyler neden zorlanıyor bu memlekette hiç anlamıyorum. Başka yer mi kalmadı sahiden?
Kabalık kol gezerken bu nasıl bir nezaket!
Ah bu ülkenin güzel insanları ve onların ayakkabıları!
* Kilis’te belediye işçisi olarak çalışan Mehmet Özdemir mesela... Banka şubesine çamurlu çizmesini çıkarıp girmiş. Sorulunca da, “İçerisi çok temizdi kirlensin istemedim. Ben de emekçiyim, başka insanlara zahmet vermek istemedim” diye açıklama yapmış. Onca kabalığın, onca nezaketsizliğin matah bir şey gibi gözümüze sokulduğu şu çağda, kaldı mı böylesi dedirttin bize; iyi ki varsın be abi.
* 112 sağlık görevlisi Aysel Göçer var bir de... Konya- Ankara otoyolunda kaza geçiren bir minibüse yardıma giden 112 Acil Sağlık Hizmetleri görevlisi Göçer, yaralılardan 8 yaşındaki Eymen’in ayaklarını çıplak görünce kendi çoraplarını çıkarıp çocuğa giydirmiş. Güzel kalbi olmayan bunu yapabilir mi? İnsana ne iyi geliyor bunu izlemek, gözlerim buğulanıyor resmen. Böyle haberleri yayalım ki; iyiler çoğalsın, iyilik artsın.
Ortaya karışık sayıklamalar
* Televizyon dünyasının en önemli, en prestijli ödüllerinden biri olan Emmy Ödülleri sahiplerini buldu. İşin bizi ilgilendiren kısmı, jüri koltuğunda ilk kez bir Türk kadın oyuncunun, Selin Yeninci’nin oturması; Haluk Bilginer’in ise ‘Şahsiyet’ dizisindeki rolüyle ‘en iyi erkek oyuncu’ kategorisinde ülkemizi temsil etmesiydi. Ödül gelmedi ama böyle önemli bir törende iki Türk oyuncu, gurur verdi. Devamı gelsin diyelim.
* Pınar Altuğ, “Benden köylü kadın çıkmaz” dediği için linç ediliyor bu ara. Kadın, köylü kadını oynamaya uygun bulmamış kendini, olamaz mı? Filiz Akın’dan nasıl köylü kadın çıkmazsa, ondan da çıkmaz arkadaşlar, itiraz edilen nedir burada? Modern bir tipi var, konuşması sakil kalır, tarzı tavrı da inandırıcı olmaz. Hayır yani, siz ne olsun istiyorsunuz; olmamış bir köylü kadın olsun ve daha çok linç edilsin falan mı?
* Hindistan’da Google Haritalar’ı kullanan bir araç, yanlış yönlendirme sonucu tamamlanmayan bir köprüden aşağı uçmuş. Navigasyona körü körüne inanan biri olarak ben şok! Yol özürlü bir insanım ve navigasyon ne derse hayatta kimseyi dinlemediğim kadar onu dinlerim, ama şu dakikadan sonra, sora sora Bağdat! Kimseye güvenemeyecek miyiz şu hayatta ya?