“Sevgili seyircimiz, Birazdan bu oturduğunuz yer numarasında, varsayımsal bir trende, Drakula’nın şatosuna doğru yola çıkacaksınız. 1973 yılının son günü... Bu büyük vagonun ön sıralarında bir yerde, bir adam haykırarak hikayeyi başlatacak...”
* * *
Broşürde yer alan bu yazıdaki gibi başlıyor oyun... Seyirci koltuklarının en önünde oturan oyuncunun haykırması ile. Zaten, zaman zaman seyircilerin arasında devam eden, sahnenin dışına taşan bir oyun var. Biz de trenin yolcuları gibi hissediyoruz haliyle. Evet, Bram Stoker’ın 1897 tarihli kült romanı ‘Dracula’daki bazı karakterlerden ilhamla Okan Bayülgen tarafından yazılan/ yönetilen ‘Drakula’yı işte böyle tatlı bir heyecanla izlemeye başlıyorsunuz. Sahne dışında başlayan oyun, sahneye taşındığında, bu kez müthiş kostümler ve sahne düzeni sayesinde o soğuk şatonun içinde hissediyorsunuz kendinizi. Hikayeye gelirsek... Kitaptan tanıdığımız kahramanlar bir trenle, kontun şatosuna doğru gitmektedir. Amaçları da, daha önce öldürdükleri Drakula’yı diriltmek ve ölümsüzlüğün sırrını çalmaktır. Ama ne görsünler; Kont Drakula yaşıyor! Bayülgen’in ‘Drakula’ olarak karşımıza çıktığı oyunda, vampir avcısı ‘Van Helsing’ rolünü ise Hayko Cepkin oynuyor. Öte yandan Drakula bugüne kadar bize anlatılanlardan farklı; 500 yıllık ömründe gördüklerinden sonra ölmeyi isteyen, sanat koleksiyoneri yaşlı bir adama dönüşmüştür. Üstelik insanların yaptığından utanır bir haldedir. Ve Bayülgen, bu Drakula metnini yazarken ‘ölümü, ölümsüzlüğü, var olmanın dayanılmaz ağırlığını ve sanatı’ yeniden tartışmaya açıyor. Mesela Drakula, ünlü ressam Caravaggio’ya ve onun eserlerine saplantılı bir hayranlık duyuyor. Ünlü İtalyan ressam Artemisia Gentileschi de direnen, cesur bir kadın olarak; Caravaggio’ya ne olduğunun izini sürüyor. Zombileşmiş bir topluma eleştiriyi de unutmayalım.
* * *
Seyirciye şöyle sesleniyor Kont Drakula: “Sen sevgili seyircim, biliyorum aklında bazı sorular var. Sana doğruyu söyleyeceğim; Drakula ölmedi. Bu gördüğün kabusların sorumlusu o değil. Asıl tehlike zombiler. Peki ya vampirler? Gün ışıdıktan sonra uyuyup geceleri karşına çıkan bu tipler aramızdan birileri de olabilir. Bazı sanatçılar mesela... Kafaya takılacak bir şey değil yani.” Hadi alın, bu cümleyi nereye koyarsanız koyun şimdi!
Oyun sonrası söyleşi de var!
‘Drakula’ oyunu başlamadan önce bir anons yapılıyor: “Oyun bittikten 10 dakika sonra oyuncular sahnede olacak ve söyleşi yapacak, isteyen seyircilerimiz kalabilir...” Nitekim oyun bitince, selama çıkan Okan Bayülgen de “10 dakika sonra buradayız” hatırlatması yapıyor. Zira sahnedeki pek çok konuşma, dekor, ayrıntı birer metafor. Seyircinin neyi ne kadar bildiği ya da anladığı da muamma! İşte Bayülgen, oyun sonrası başlattığı söyleşilerle bu soruna bir çözüm getirmek, özetle anlaşılmak istiyor... İki saatlik oyundan ve o yorgunluktan sonra kalıp seyirciyle konuşmak, sohbet etmek herkesin yapacağı iş değil. Seyirciye değer vermek, onların merak ettiklerini cevaplamak, söyleşmek... Bence müthiş bir çaba ve gerçekten alkışı hak ediyor.
Veee insan insanı ısırdı!
Görüntüleri izleyince, otomatik olarak yazmaya başladım... Adamın teki sevgilisiyle AVM’ye gidiyor (hangisi öğrenemedim), kız arkadaşını köpekle içeri almayan güvenlik görevlisiyle kavga ediyor. Yerde yatan görevliyi hunharca tekmeleyince, güvenlik görevlisi de adamı bacağından ısırıyor. Evet bu da oldu sonunda, insan insanı ısırdı! “Millet birbirini ısırmaya başladı, köpekler bu durumu şaşkınlıkla izliyor” diyerek dalga geçiyor herkes ama burada hem acıklı hem ciddi bir durum var: Maalesef yurdum insanı yasak dinlemiyor, kural da tanımıyor! Güvenlik görevlisinin ne suçu var dangalak?!! AVM’nin koyduğu kural neyse adam da onu uyguluyor. Şu magandalar öğrensin şunu ve her şeyi üzerlerine alınmasın, her yerde dayılanmasın artık ya! Yettiniz, vallahi yettiniz artık! “AVM’ye köpek neden alınmıyor?” tartışması ise başka. Bir takım sebeplerle bu karar alınmış belli ki, sen de buna uyacaksın, beğenmiyorsan şayet, başka AVM’ye gideceksin ya da şikayetçi olacaksın. Bu kadar basit! İnşallah o AVM, o güvenlik görevlisinin yanında durur ve bu hadsiz adam hakkında gerekli şikayette bulunur.
Birkaç gülümseten haber
* Devlet Opera ve Balesi, aralık ayında ilk kez Şırnak’a giderek opera eserleri seslendirecek. Anadolu’yu sanatla buluşturmak amacıyla hayata geçirilen 1. Anadolu Opera ve Bale Festivali, 7 Aralık’ta başlayacak ve 23 farkı şehirde ücretsiz olarak düzenlenecek. Bence şahane. Orada olup izlemeyi, insanlarla konuşmayı o kadar isterim ki... Bakalım baleyle tanışacak mı Şırnak, nasıl tepkiler verecek?
* Yeni nesil babaların çocuklarıyla kurduğu örnek ilişkiye bayılıyorum. “Bütün işim gücüm babalık” diyen Barış Arduç’tan sonra Kaan Urgancıoğlu da bu aralar yaptıklarını şöyle sıralamış: “Ev işlerine koşturuyorum, çocuk büyütüyorum, aileme zaman ayırıyorum.” İşte, örnek alacaksanız ünlülerin bu yanlarını örnek alın beyler!
* Bursa’nın İnegöl ilçesinde yaşayan ve asker olmak isteyen Down sendromlu İslam Mevlüt, bir günlüğüne jandarma olmuş. İzledim görüntüleri, içimin yağları eridi resmen. Üniforma giydirmişler, birilerine kimlik kontrolü yapmış. İnsanlar da elleriyle asker selamı verip kimlik gösteriyor. İşte bu güzel anlar, biraz olsun moral veriyor, iyi geliyor bütün kötülüklere rağmen.